İngiltere Başbakanı Boris Johnson, geçtiğimiz günlerde G7 zirvesinde “Putin bir kadın olsaydı, ki öyle değil, ama öyle olsaydı, bu delice, maço harekete girişmez, Ukrayna’yı işgal etmezdi” dedi. Aslında yanılıyor Türk Boris. Putin Rambo olmaya değil, Çariçe II. Katerina olmaya çalışıyor.
18’inci yüzyılda Büyük Petro imparatorluğunu genişleten ve Rusya’yı Avrupa’nın en büyük kara gücü haline getiren, Büyük Katerina, Kırım’ı ve batı Ukrayna’yı fethedip, Karadeniz’de Osmanlı’yı yenmiş, ülke içindeki isyanları acımasızca bastırmıştı. Eski âşığını Polonya’ya kral olarak yerleştirip, o ülkenin aslan payını yemişti.
EMPERYAL RUH HALİ
Peki Boris Johnson kim olmaya çalışıyordu? Kraliçe 1. Elizabeth olabilir mi? Elizabeth tahta geçtiğinde (1558) Avrupa’da din savaşları vardı. Ülke din yüzünden paramparçaydı. 1. Elizabeth döneminde İngiltere, altın çağını yaşadı. Fransa’ya kaybettiği toprakları geri aldı. İspanya tehdit olmaktan çıktı.
2 krallığı (İngiliz ve İskoç) tek bir yönetim altında birleştirdi. Boris Johnson Brexit ile ülkesini AB’den koparmakla başladı. Çünkü AB’de büyük güçler, küçük üye devletler kadar etkiye sahipti. 1945’ten beri Avrupa, küçük ülkeleri korumak için büyük ülkeleri kontrol altında tutmakla ilgileniyordu. Ve İngiltere bu çok uluslu, çok taraflı dış politikayı istemiyordu.
Brexit gökten inmedi, halk istedi. Ukrayna savaşını da sadece Putin’in istemediği gibi. Boris Johnson 1998’de Kuzey İrlanda ile varılan Hayırlı Cuma barış anlaşmasını tek taraflı bozdu. İskoçya’nın bağımsızlık oylamasını açıkça engelledi. Boris artık yolcu ama toplumu körükleyen ‘büyük güç ideası’ gidici değil.
Aynı Rusya ve Türkiye gibi İngiltere de Avrupa’nın kıyısında yer alıyor. Topraklarının çoğu Avrupa dışında, ama politik ve kültürel olarak bir ayağı Avrupa’da… Bunlar eski emperyal güçler. Ve bir yere bağlanınca kendilerini aşağılanmış, kısıtlanmış hatta alay edilmiş hissediyorlar.
Ukrayna’da savaşın uzamasının Rusya’nın ekonomik olarak lehine bir tablo çıkardığını, Batı’nın ambargoların arkasında uzun süre duramayacağını, seçimlerin iktidarları alaşağı edeceğini yazıp çiziyorum. Ama iktidarlar değişirken yerine gelecekler beni endişelendiriyor.
LİDERLERE DESTEK YERDE
Avrupa ve Amerika, 40 yıldır enflasyon yaşamamış. Şimdi Kovid ve Ukrayna savaşı sonucu enflasyonla tanıştılar. Tanıştılar derken 40 yıldır yüzde 1-2 olan enflasyon 8-9’lara çıktı. Enflasyonla birlikte işin kötüsü işsizlik de başladı. Şimdi de resesyon olacak. Liderlerin halk desteği dibe vurdu.
ABD Başkanı Biden’a geçen yıl bu dönem halk desteği yüzde 55’ti. Şu an yüzde 38. Kasımda ara seçim var, Kongre’de Demokratlar çoğunluğu kaybedecek. Yine mi Trump geliyor! Büyük olasılıkla. Fransa Cumhurbaşkanı Macron da parlamentoda çoğunluğunu kaybetti. Macron, hükümeti güç bela kurdu. Yasaları geçirmekte zorlanacak hatta başbakanı çok dayanamayacak.
Macron’a halk desteği yüzde 32. Ensesinde, Jeanne d’Arc sancağını taşıyan Napolyon hayranı dişi kurt Marie Le Pen var. Almanya’da Şansölye Merkel’in ardından gelen Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz’a destek ise yüzde 34. Yüzde 59’u ‘hayal kırıklığı’ diyor. Almanya gibi ülkeler güçlü kişiliklerle yönetilmek istiyor.
Gelelim İngiltere’ye… Boris Johnson’a halk desteği yüzde 26’ya indi. Kendi partisi isyan bayrağı açtı. Kabineden, bakanlık, müsteşarlık koltuklarından 50 kişi istifa etti. Türk Boris baktı olmayacak, Muhafazakâr Parti başkanlığından zorla istifa etti. İngiliz sağı, şimdi yeni kraliçesini arıyor. Dünyada düşük enflasyon, düşük faiz, bol para, barış ve refah yıllarının ardından savaş ekonomisinin, yüksek enflasyonun, faizin, durgunluğun, işsizliğin geldiğini görmek şaşırtıcı değil.
İki dünya savaşı öncesi de durum aynıydı. Önce resesyonlar, depresyonlar, buhranlar geldi, sonra savaşlar çıktı. Emperyal hayaletler sadece Rusya ve İngiltere’de değil, tüm eski güçlerin üzerinde dolaşıyor. Ve her seçim dünyayı yıkıma hazırlıyor. Sizce de öyle değil mi?