Islak kek, domates çorbası, konserve gıdalar veya zamk... Evet yanlış duymadınız bu gıdalar, milenyum kuşağı çevrecilerin elinde birer silaha dönüşüyor. Hem de insanlık mirasını yok eden silahlara...
Önce Paris’te Mona Lisa tablosu, Louvre’a tekerlekli sandalyede yaşlı bir kadın gibi giren adam tarafından pastayla sıvazlandı. Sonra çevreciler Vatikan’ın mermer heykellerine kendilerini yapıştırdı. Ardından ekimde taarruz başladı.
ESERLER TAHRİP OLDU
Hollanda Lahey’deki ressam Johannes Vermeer’in baş yapıtı ‘İnci küpeli kız’ tablosuna biri kafasını yapıştırdı, Roma’da Van Gogh’un 1888 yılı eseri ‘Çiftçi’ tablosu bezelye çorbasına bulandı. Floransa’da 15’inci yüzyıl Botticelli tablosuna; Kore’de ise Picasso’nun ‘Katliam’ tablosuna iki kişi ellerini yapıştırdı. Londra Royal Akademi’de 16’ncı yüzyıldan kalma ‘İsa’nın son yemeği’ tablosunun duvarı grafiti ile boyandı.
Yine Londra’da Ulusal Galeri’de Van Gogh’un meşhur ‘Ayçiçekleri’ tablosu Heinz kremalı domates çorbasının tadına baktı. Almanya Potsdam’daki bir Monet tablosu patates püresiyle kaplandı. Son olaraksa Madrid Prado müzesi saldırıdan nasibini aldı. Protestocular Goya’nın tablolarının çerçevelerine ellerini yapıştırdı. “Petrolü Hemen Durdurun” (Just Stop Oil) çevre hareketi tişörtleri giyen bu gençler, kendilerine şaşkın ve ağlamaklı bakan ziyaretçilere her defasında şunu haykırdı: “Güzel ve paha biçilmez bir şeyin gözlerinizin önünde yok edildiğini gördüğünüzde nasıl hissediyorsunuz?”
Ve devam ettiler: “Gezegenin her gün yok edildiğini gördüğümüzde bizim hissettiklerimizle aynı!” Dünya müzelerini hazırlıksız yakalayan bu yeni çevreci protesto eyleminin, iklim aktivistleri için kendini tren raylarına zincirlemekten, tankerlerin yolunu sürat motorlarıyla kesmekten ya da rafineri ve madenlerde oturma eylemi yapmaktan daha çok ses getirdiği kesin. ‘Sanat mı, hayat mı, daha değerli’ diye haykırıyorlar. İyi de biri bana Van Gogh’un, Picasso’nun, Monet’nin, Da Vinci’nin ne suçu var izah edebilir mi? Bu resmen vandalizm. Dünya mirası eserleri yok etmekten başka bir şey değil. Allah’tan çorba attıkları tabloların hepsinin üzeri koruyucu plastikle kaplıymış. Ama plastik, sızıntıyı tamamen engelleyememiş ve yüzyıllık çerçeveler de fena halde tahrip olmuş.
HALKI CEZALANDIRMAK
Üstelik bu çocukların hepsi de okumuş aydın kişiler. Sanat eserlerini katlederek, şu an gaza acil ihtiyaç duyan Avrupalılara fosil yakıt kullanmama bilinci mi aşılayacaklarını sanıyorlar. Ya da hükümetler ve sermaye üzerinde nasıl baskı kuracaklar... Açıkçası bu tür eylemler hareketin ruhuna zarar veriyor, insanları kendinden uzaklaştırıyor. Komik ve irrasyonel görüntüden başka bir şey değil.
Kaldı ki, nasıl 11 Eylül’den sonra uçak seyahatleri çekilmez hale geldiyse, yetkililer de artık müze girişlerinde ‘Sıfır Çanta’ dönemi başlatıyor. ‘Sıfır Çanta’ demek, sadece çantanı değil, elindeki suyu da sandviçi de cebindeki tokayı da dolaba kilitleyip içeri girebileceksin demek. Zaten müzelere giriş maç kuyruklarından farksızdı, şimdi çekilmez hal alacak. 21’inci yüzyıl çocukları, 19’uncu yüzyılın kültürel mirasına saldırıyor.
Merak etmeyin milyarderler sanat eserlerini evlerinde tutuyor, hem de sigortalı. Bu eylemlerle siz halka ceza veriyorsunuz. Hem iklim aktivistleri, hem müzeler, ikisi de halk için nesiller arası paha biçilmez bir hazineyi korumaya çalışıyor. Sevdiğimiz bir şeyi (dünyamızı) korumak adına, değer verdiğimiz başka bir şeye zarar vermeyi anlamıyorum. Umarım Türkiye’deki müzeler bu tür olaylara hazırlıklıdır.