İsveç nihayet Türkiye’nin onayıyla kısaca NATO adıyla bilinen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne katılıyor. İsveç’in üyeliği yoğun bir tartışma konusu oldu, olacak. Uzun süredir tarafsızlık geleneğine sahip ‘ittifaksız’ bir ülke olan İsveç’in NATO üyeliği, bölgesel güvenlik, uluslararası ilişkiler ve Kuzey Avrupa’daki jeopolitik denge açısından önemli sonuçlar doğurabilir. İsveç’in tarihsel tarafsızlık duruşu 19’uncu yüzyılın başlarına kadar uzanıyor ve dış politikasının temel taşını oluşturuyordu.
Ancak Rusya’nın artan hırsları ve değişen küresel dinamiklerin damga vurduğu Avrupa’daki güvenlik ortamı, İsveç’i konumunu yeniden değerlendirmeye sevk etti. İsveç’in NATO üyeliğine olan ilgisini yönlendiren başlıca neden şüphesiz Baltık Denizi bölgesinde değişen güvenlik ortamıydı. Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi ve ardından bölgedeki askeri faaliyetleri, İsveç ve Baltık komşuları arasında endişelere yol açtı. NATO’ya katılmak, İsveç’e toplu bir savunma mekanizması sağlayacak, potansiyel saldırganlığa karşı caydırıcı olacak ve bölgesel istikrarı artıracaktı.
1949’da kurulan NATO ittifakı, bir üyeye yapılan saldırının tüm üyelere yapılmış sayıldığı bir toplu savunma paktı olduğundan, İsveç’in NATO’ya katılımı, diğer üye ülkelerle karşılıklı savunma ve iş birliğini geliştirecek, konumunu kuvvetlendirecekti. İsveç bizim eski Soğuk Savaş yıllarından hatırladığımız görünümünden artık çok uzak. Teknolojik olarak gelişmiş silahlı kuvvetleriyle şüphesiz ittifaka değerli yetenekler kazandıracak. NATO’nun entegre askeri yapısı, müşterek tatbikatları, istihbarat paylaşımını ve ortak tehditleri ele almada daha koordineli bir yaklaşımı kolaylaştıracak.
KARŞIT GÖRÜŞLER NE?
Bununla birlikte, NATO’ya katılma kararının iç zorlukları da yok değil. İsveç kamuoyu, NATO konusunda bölünmüş durumda. Mesela tarafsızlık geleneğini bozmak iyi bir fikir mi? NATO’ya üye olmak, İsveç’in yıllardır çatışmalarda oynadığı güvenilir arabulucu rolünü zedeleyebilir. İsveç tarafsızlığı sayesinde dünyanın birçok çatışma bölgesine ‘insani güç’ yollayabiliyordu.
Başka bir endişe konusu, İsveç’in üyeliğinin olası bir çatışmayı artırması. İsveç ve Finlandiya uzun yıllardır tarafsız bir ülke olduğundan, İskandinavya’da istikrar sağlanmıştı. Şimdiyse, üyelikleri bölgede yeni bir silahlanma yarışına yol açabilir ve beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Ayrıca NATO’ya üyelik, vatandaşların vergilerinden yüzde 2’sinin NATO’ya savunma bütçesi olarak ayrılması demek. Bu da İsveç gibi sosyal refahın üst düzeyde olduğu ülkelerde, sağlık ya da eğitimden kesinti anlamına geliyor. Ve tabii ki NATO, kolektif savunma ilkesi üzerine inşa edilmiştir.
Bu, saldırıya karşı birleşik bir yanıt verilmesini sağlarken, askeri müdahaleye ilişkin kararların bağımsız olarak alınmadığı anlamına da gelmektedir. Geçmişinde bağımsız dış politika kararları almış bir ülke olan İsveç için NATO üyeliği, ulusal güvenliğini ilgilendiren önemli konularda özerkliğini tehlikeye atabilir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, İsveç’in NATO üyeliğinin, Kuzey Avrupa’nın jeopolitik dinamiklerini yeniden şekillendireceği kesin.
Sonuç olarak, İsveç’in potansiyel NATO üyeliği, uzun süredir devam eden tarafsızlık politikasında önemli bir değişimi temsil etmekte. NATO üyeliği daha fazla güvenlik ve iş birliği sunmakla birlikte, İsveç’in ulusal çıkarlar ve bölgesel istikrar arasında bir denge sağlamak için dikkatli bir şekilde yol alması gereken diplomatik ve stratejik sonuçları da beraberinde getirmektedir.