Türkiye, tarihinin en önemli seçimine doğru geri sayıyor. Bu kritik eşikte, toplum olarak öz eleştiri yaptığımız günlerden geçiyoruz. “Ben nerede hata yaptım”, “Verdiğim kararlar doğru muydu”, “Şöyle olsa daha mı iyi olurdu” gibi düşünceler daha önce hiç olmadığı kadar aklımızı kurcalıyor. Milletlerin tarihine baktığımızda, bu durumun sadece biz Türklerin başına geldiğini sanmayın. Her ulus, kendi demokratikleşme sürecini tamamlarken çeşitli sancılar çekti.
Zengin ülkeler büyük ölçüde son 300 yıl içinde belli bir noktada tüm toplumu kucaklayan kurumlar geliştirmeyi başardıkları için zengin oldu. Çoğulculuk sağladıkları anda gelişmeye başladılar. ABD’de yaşayan ünlü Türk ekonomist Daron Acemoğlu’nun çok satan Uluslar’ın Düşüşü adlı kitabında neden aynı iklim, aynı toprak, aynı kökenden insanlarla dolu yan yana iki ülkeden biri zenginleşirken, diğerinin geri kalmasını çok iyi anlatır. (Mesela Kuzey ve Güney Kore) Ama daha da çarpıcı olan demokratikleşme mücadelesinin, her ülkede uzun ama mutlak bir süreç olduğudur.
DEMOKRASİ KAZANIR
Mesela krallığın tamamen yıkıldığı Fransız Devrimi 1789’da gerçekleşmesine rağmen, ülkenin demokratikleşme süreci iç teröre yol açmış, devrim kendi çocuklarını yemiş, ertesinde üç Napolyon, iki monarşi gördükten 100 yıl sonra Cumhuriyet yeniden gelmişti. 1917 Rus Devrimi’ndeki durum da böyleydi. Çoğunluğun Çar İmparatorluğu’ndakinden daha eşit bir sistem arzulaması, eski sistemden daha sert, kanlı ve kötücül bir tek parti diktatörlüğüne yol açmıştı. Rusya’da komünizmin yıkılması 1991’i bulmuştu.
Sonrasında Yeltsin ve Putin ile devam eden demokratikleşme süreci ise hâlâ sürüyor. İngiltere de, 1215’teki Magna Carta ya da 1688’deki Görkemli Devrim’in ardından bir demokrasiye dönüşmedi. Bilakis, nüfusun yalnızca küçük bir dilimi resmi temsile sahipti. Bunun için Sanayi Devrimi’nin başladığı 1800’ler beklendi. Japonya’daki Meiji Restorasyonu gibi, Çin ve Amerika da kendi demokratikleşme süreçlerinden geçti. Ve bu yüzyıllar aldı.
Arap Baharı yaşandı bitti ama o da bir süreci başlattı. O topraklara gerçek demokrasinin geldiğini 20-30 yıl içinde göreceğiz. Bu yüzden 1923’te kurulan Cumhuriyetimiz ve yaşadığımız kısır döngüler göreceli olarak hem daha hiçbir şey, hem de azımsanmayacak kadar çok şey. Keskin bir viraja yaklaşmakta olduğumuz çok doğru. Ancak unutmayalım ki, Türkiye her koşulda kazanacak. Çünkü tarih daima doğru rotaya çıkan, olumlu bir süreçtir.