Türkiye’nin demokratik birikimine yakışan bir seçimi geride bıraktık. Vatandaşlarımız büyük bir heyecan ve olgunlukla sandığa gitti, gelecekleri için oy kullandı. Şimdi her seçimde olduğu gibi önceden ilan edilmiş olan itiraz ve değerlendirme takvimi işliyor. Neredeyse 70 yıllık bir sandık deneyimimiz var.
Türkiye Cumhuriyeti, bölgesinde köklü gelenekleri olan, çok büyük ve önemli bir ülke. Dünyanın farklı başkentlerinde 31 Mart seçimlerinin yakından takip edilmesini normal karşılıyorum. Ancak kabul edemeyeceğim şey, Türkiye’ye muz cumhuriyeti gibi davranılması ve seçimlere müdahale niteliğinde açıklamalar yapılmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen son ifadeleri böyle değerlendiriyorum.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun tepkisinde son derece haklı. Sürekli hukukun üstünlüğünden bahseden ABD, neden Türkiye’de hukuk sürecinin tamamlanmasını beklemiyor? Seçimlerle ilgili kesin kararı bir üst hukuk kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verecek ve açıklanacak sonuç herkesi bağlayacak. Kaldı ki rekabetin yoğun olması ve partilerin farklı kentlerde nefes kesen bir yarışın içinde bulunması Türk demokrasisinin canlılığını ve dinamizmini gösterir.
Yakın geçmişte, 2000 yılındaki ABD başkanlık seçiminde de kıran kırana bir durum ortaya çıkmıştı. Al Gore ve George Bush’tan hangisinin kazanacağı, Florida’da yeniden sayılan oylara bağlıydı. Ellerinde büyüteçle oyları tek tek inceleyen sandık görevlilerinin fotoğrafları hafızalarımızda. O zaman kalkıp birileri çıksa ve ABD seçimleri hakkında yorum yapsa Washington bunu nasıl karşılardı?
Benzer şey Brexit için geçerli. Birleşik Krallık vatandaşları referanduma giderek sadece kendilerini değil, bütün Avrupa’nın geleceğini ilgilendiren tarihî bir karar aldı. Şimdi halkın bu iradesi karşısında “İngilizler neden böyle yaptı ya da Londra nasıl oluyor da bu kararı alıyor” denebilir mi? Demokraside esas olan halkın iradesidir. Her ülkenin gelenekleri ve işleyen kurumları var. Demokrasi, ABD tarafından icat edilen veya tarif edilen bir rejim değil.
Özetle söyleyeyim: Türkiye’de demokrasinin meşruiyet kaynağı ABD makamlarının yapacağı açıklamalar değildir. Türkiye’de seçmenlerin de siyasi partilerin de ABD’nin arabuluculuğuna ve hakemliğine ihtiyacı yoktur!