Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir grup gazeteciye “Deniz Kurdu Tatbikatı”nda yaptığı açıklamaları dikkatle okudum. Bakan Akar, çeşitli konularda merak edilen sorulara yanıtlar vermiş. Washington ile asıl sıkıntının F-35 ve S-400 değil, YPG olduğunu ifade ediyor. Hulusi Akar bir süredir bu görüşleri dile getiriyor. Anladığım kadarıyla ABD ile F-35 ve S-400 anlaşmazlığının -bir şekilde- çözülebileceğine inanıyor. Bu iki kritik konunun, gündemin ilk sıralarını sürekli meşgul etmesini istemiyor.
İzlenimim böyle. Terör örgütleriyle mücadelede Türkiye’nin yalnız bırakıldığı, ABD’nin YPG’ye tam destek verdiği, bunun da bir anlamda PKK’yı kollamak anlamına geldiği doğru. Ancak F-35 ve S-400 meselesi de Türkiye’ye çok ağır bir bedel ödetiyor. Ayrıca iyice kronik hâl alan bu problemin çözülebileceğine dair işaret de şu ana kadar gelmedi. 2018 yılında ilk F-35’in Teksas’taki Lockheed Martin tesislerinde Türkiye’ye teslim törenini ben de izlemiştim.
S-400 krizi patlak verince ABD, uçakların teslimatını askıya aldı, sonunda da tamamen iptal etti. Program ortağı olduğumuz F-35’leri temin edemedik. Bu tören de şekilde kaldı. F-35 programına dönebilmemiz ve bunları envanterimize katabilmemiz artık mucizelere bağlı. CAATSA yaptırımları bile uçakları alamamanın toplam maliyeti yanında önemsiz. Bu durum Türkiye için iki açıdan çok tehlikeli:
1) Türk Hava Kuvvetleri envanterinde ciddi bir savaş uçağı boşluğuna yol açacak.
2) Türkiye’de F-35’ler için parça ve sistem üreten şirketler faaliyetlerini durdurmak zorunda kalacak. Türk kurumlarının uzun dönem kayıpları 10-12 milyar dolara ulaşacak. Türkiye’nin hâlen üzerinde yoğun şekilde çalıştığı Millî Muharip Uçak’ın (MMU) operasyonel olması 2030’ları bulacak. Uçağın hangardan çıkmasından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından kesin kabulüne kadar geçecek süre de hayli uzun.
Bu zaman diliminde çok kapsamlı ve derinlemesine testlerin tamamlanması gerekiyor. Türkiye gibi farklı ölçeklerde risklerle karşı karşıya bulunan bir ülkenin hava savunmasının 2030’ların başına kadar yaşlanmış uçaklar ve İHA-SİHA’lara kalma riski söz konusu. Yerli imkânlarla geliştirilen İHA ve SİHA’larımızın ulaştığı seviye gerçekten gurur verici. Fakat savaştığımız ülke, gelişmiş bir uçak kullanıyorsa biz, kapasitesi ve limitleri sınırlı SİHA ile karşılık veremeyiz.
SIZMA GİRİŞİMLERİ
Millî Savunma Bakanı Akar, son dönemde dile getirilen bazı eleştirilere de değinmiş ve “Atatürkçülüğümüzü sorgulamak kimsenin haddi değildir” ifadesini kullanmış. TSK, FETÖ yapılanmalarından en fazla zarar gören kurumlarımızın başında geliyor. Bütün uyarı ve raporlara rağmen FETÖ din istismarıyla TSK içine yerleşti. TSK’yı bu yapılardan kurtarmak için verilen mücadele devam ediyor.
Çok sık operasyon yapıldığını ve bazı isimlerle ilgili soruşturmalar başlatıldığını duyuyoruz. Bir takım tarikatlar, cemaatler ve aidiyeti farklı yapılar hâlâ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içine sızmak için yoğun girişimlerde bulunabiliyorsa kamuoyunun bundan endişe duyması da normal. Geçtiğimiz günlerde şeyhlerle ilişki içindeki bir amiralin cübbeli ve sarıklı görüntüleri hafızalarda. Orduda kaide ve disiplin esastır.
Kimsenin bunların dışına çıkmasına müsaade edilmemesi ve asla göz yumulmaması gerekir. Bütün bu olaylar Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik saldırıların da zirveye ulaştığı bir döneme rastladı. TSK bizim gözbebeğimiz, farklı yapıların kontrolüne geçmemesi, güçlü ve saygın yapısını muhafaza ederek, hukuk ve anayasa çerçevesinde ülkeyi koruma görevini sürdürmesi hepimizin arzusu.