Dünyanın en köklü kurumlarından biri olan İngiliz Kraliyet Ailesi’nin yaşamı ve Saray çevresinde olup bitenler daima dünya kamuoyunun ilgisini çekti. Galler Prensesi Diana’nın düğünü, trajik ölümü ve cenazesini küresel ölçekte rekor sayıda insan izlemişti.
Birleşik Krallık Kraliçesi Elizabeth II’nin eşi, Edinburgh Dükü Prens Philip’in Cumartesi günü gerçekleştirilen cenaze töreni de unutulmaz anlara sahne oldu. Avrupa monarşileri oldukça karmaşık ve iç içe geçmiş yapılardır. Kimin kimle evli olduğu, hangi sülaleden geldiğini anlamak için epeyce araştırmak ve derine inmek gerekir.
Halen geleneklerini sürdürmekte olan kraliyet ailelerinin kimi Danimarka, kimi Alman veya Avusturya, bazıları İskoç hatta Yunan kökenli. Prens Philip de 1921 yılında Yunanistan’ın Corfu adasında doğmuş. Prens Philip çok sevilen bir kişilikti. Yaşadığı ortamlardaki büyük zenginliklere rağmen mütevazı kalabilmeyi başarmıştı. Philip’in cenaze töreni Windsor Kalesi içindeki St. George Şapeli’nde yapıldı.
Kiliseye koronavirüs önlemleri kapsamında sadece 40 kişi alındı. Katılımcılar rütbe ve hiyerarşik sıralama tartışması olmaması için Kraliçe’nin isteğiyle tek tip kıyafet giydiler. Cenazeyi özel olarak modifiye edilmiş Land Rover taşıdı. Prens Charles, Tesla marka otomobille geldi, Kraliçe’ye, Bentley devlet limuzini tahsis edildi.
Şapelde dini ayinler seslendirildi. Eserler ağırlıklı olarak Barok dönemin ünlü Alman bestecisi Johann Sebastian Bach’a ait olanlardı. Saygı duruşu sırasında, dünyada hava trafiğinin en yoğun olduğu yerlerden Heathrow Havalimanı bütün iniş ve kalkışlara kapatıldı.
Birleşik Krallık’ta monarşiyi eleştirenler olsa da halk genel olarak devamından memnun görünüyor. Ülkenin tarihini günümüze taşıyan önemli bir sembol olarak değerlendiriyorlar. Osmanlı İmparatorluğu ile Britanya Kraliyeti arasında daima güçlü ilişkiler vardı. İki büyük cihan devletinin hükümdarlarının gezilerine de büyük önem veriliyordu.
Dönemin Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz, 1867 yılında Avrupa turu kapsamında gittiği Londra’da büyük törenle karşılanmıştı. İngilizler kritik tarihi olayları zamanı geldiğinde gün ışığına çıkarmayı iyi bilirler. 2011 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Londra seyahatine davetli gazetecilerden biriydim. Buckingham Sarayı’nda muazzam bir törene tanıklık etmiştik.
Sultan Abdülaziz’in Londra seyahatinde onuruna verilen konserdeki eserlerden bazılarını orada yeniden seslendirdiler. Saray’da giyeceğimiz özel kıyafetlerimizi bu alanda dünyanın sayılı isimlerinden biri olan Levon Kordonciyan hazırlamıştı. Buckingham Sarayı’nda yaklaşık 300 yıllık tabaklarda yemek servisi yapılmıştı.
Birçok ülkede Kraliyet aileleri ve monarşi ortadan kaybolmuşken İngiltere’de devam ediyor olmasını, geleneklerin korunması ve bir yumuşak güç olarak küresel ilişkilerde konumlanmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.