Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde Avrupa ile ilgili verdiği güçlü mesajları çok doğru buluyor ve destekliyorum. 1990’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Avrupa Birliği’nin Siyasi Yapısı başlıklı yüksek lisans programına başladığımda bu konu pek Türkiye’nin gündeminde değildi. O yıllarda Türkiye’nin temel istikametinin Avrupa ve genel olarak Batı ittifakı olduğuna inanıyordum. Geçen yıllarda yaşadığımız pek çok hayal kırıklığına rağmen görüşüm değişmedi.
Türkiye’nin Avrupa’nın çok önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Üstelik bu sadece Cumhuriyet döneminin bir yönelimi değil. Osmanlı İmparatorluğu tarihin farklı dönemlerinde kendisini bir Avrupa devleti olarak konumlandırdı. Osmanlı padişahları Avrupa kültürüyle yakın ilişki içinde oldu. Birçoğu Batı dillerini konuşuyordu. Resimde, mimarlıkta, müzikte ve başka sanat dallarında gelişmeler Avrupa etkisinde yaşandı.
Elbette bu etkileşim tek yönlü değildi. Balkanlar’dan Macaristan, Avusturya ve İtalya’ya kadar geniş coğrafyada Türkler derin izler bıraktı. Tarihi, kültürel ve coğrafi yakınlığın sonuçlarını bugün de görüyoruz. Avrupa’da Türkiye kökenli 6 milyon kişi yaşıyor. Türkiye’de en büyük yatırımı Avrupalı şirketler yapıyor, en fazla ziyaretçi buradan geliyor, en çok ihracatı AB’ye gerçekleştiriyoruz. Erasmus programından yararlanarak Avrupa ülkelerine gidenlerin sayısı yüz binleri buldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir Avrupa Birliği’ne çok olumlu mesajlar gönderiyor. Katıldığı konferanslarda bu görüşlerini tekrarlıyor. AB ülkelerinin büyükelçileriyle yaptığı toplantıda da net bir şekilde Türkiye’nin kararlılığını vurguladı. Somut gelişmeler de var, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül kendi sorumluluk alanlarındaki reform çalışmalarını koordine ediyor.
AB’nin Türkiye’nin beklediği adımları atması için farklı alanlarda çalışmalar sürüyor. Yunanistan ile istikşafi görüşmelerin başlıyor olması da memnuniyet verici. Ankara ve Atina’nın yeni yılla birlikte daha ılımlı ve geleceğe bakan yaklaşım gösterdiğini görüyorum.
Gelişmeler olumlu
İngiltere ile Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanması çok olumluydu. Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında oldukça sıkı bir iletişim var ve bu yakınlık zor konuların çözümünde işe yarıyor. Avrupa için Türkiye konusunda en sert çizgi izleyen ülke durumundaki Fransa ile de bir yumuşama havası gözlemliyorum.
Türkiye, Fransa gibi önemli bir ülkeyle sürekli çatışma durumunda olmak istemiyor. Türkiye’de ciddi yatırımları olan Fransa da ilişkilerin kötü seyretmesinin fayda getirmeyeceğinin farkında. İtalya ve İspanya ile zaten yakın diyalog ve kapsamlı işbirliği söz konusu. Bu listeye son dönemde Malta ve Macaristan gibi ülkeler de eklendi. Ankara’nın önümüzdeki süreçte Lahey, Viyana, Kopenhag ve Stockholm gibi yerleşik başkentler üzerinde de etkin bir diplomasi yürütmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ocak ayı sonunda Türkiye’yi ziyaret edecek. Pandemi şartları biraz hafiflediğinde hatta belki daha önce Erdoğan da Brüksel, Berlin gibi başkentlere giderek ilişkileri güçlendirecek adımları atabilir.