Cumhuriyet tarihinde ilk kez yeni bir kilisenin temeli atılmış, Yeşilköy’deki Mor Efrem Süryani Kilisesi’nin açılışına bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katılmıştı. Cumhurbaşkanı’nın Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması da dahil olmak üzere bir dizi konuya olumlu baktığı görüşündeyim. Zira kısa bir süre önce Ruhban Okulu’nu ziyaret eden Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de bu konularda son derece yapıcı ve net bir yaklaşım ortaya koymuştu. Ancak ülkemizde bazı konularda çok şaşırtıcı bir gelgit yaşanıyor. Sorunların başında da Ortodoks din adamlarının oturma ve çalışma izinleri geliyor.
Heybeliada Ruhban Okulu uzun süredir kapalı bulunduğu için eğitim veremiyor.
Dünya Ortodokslarının Dini Merkezi durumundaki İstanbul Rum Patrikhanesi de din adamı ihtiyacını yurt dışından davet edilen din adamlarını görevlendirerek karşılamaya çalışıyor. Zira Türkiye’deki Rum vatandaşlarımızın sayısı 3 binin altına inmiş durumda. Çoğunluğu da belli yaşın üzerindeki insanlardan oluşuyor.
Ortodoks Kilisesi’nin kuralları ve Türk yasaları uyarınca Türkiye’de yaşayan veya ziyaretçi olarak bulunan Ortodokslar ibadetlerini İstanbul Rum Patrikhanesi’nin denetimindeki kiliseler ve din adamları aracılığıyla yapabiliyor. Ancak beklenen sayıda din adamı istihdam edemedikleri için bu fonksiyonlarını yerine getirmekte güçlük çekiyorlar. Bu süreçte Rusya’daki bazı kurumlar bu durumdan vazife çıkarıyor ve Türkiye’de kayıt dışı kilise açarak kendi vatandaşlarına din hizmeti veriyor.
Patrik Bartholomeos
Uzun süredir çalışma ve oturma izinleri konusundaki başvurularına olumlu yanıt alamayan Ortodoks din adamları da gelecekleri konusunda endişeli bir bekleyiş içine girmişler. Dünyadaki Ortodoksların Ruhani Lideri Patrik Bartholomeos yasaların tanımladığı çerçevede görevlerini yürüten, saygın bir din adamı. Patrik, bazı komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi farklı amaç ve ajandalar peşinde koşmuyor.
Buna karşın gördüğüm kadarıyla Türkiye’de son dönemde bazı kesimler “Ekümeniklik” tartışmasını yeniden açmaya çalışıyor. Esas itibarıyla çok gerilerde kalmış ve yüzlerce yıl önce teolojik anlamı tarif edilmiş bir konuyu yeniden gündeme getirerek sanki Türkiye’deki Hıristiyan yurttaşlarımızın bir gizli ajandası varmış gibi izlenim oluşturmaya çalışıyorlar.
Sümela Manastırı’nda ayin yapılması konusu da sözünü ettiğim konuya paralel olarak sanki bir tehdit varmış gibi lanse edilmek isteniyor. Bu yaklaşımların içine girenler, 60 milyon turist ve inanç turizmi konusunda örnek ülke olarak öne çıkmak isteyen Türkiye’nin hedeflerine ulaşmasına da zarar veriyor. Ayrıca Türkiye’deki kimi çevrelerin, AK Parti hükümetinin din özgürlükleri konusundaki liberal ve reformcu yaklaşımını tırpanlamak isteyen bir tutum içinde olduğunu görüyorum.
Nitekim çok kısa süre önce bir görüşme gerçekleştirdiğim ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Türkiye’de din özgürlüğü alanında atılan adımları ve reformları memnuniyetle karşıladıklarını söylemişti. Ülkemiz, dış politika ilkeleri bakımından din ve ibadet özgürlükleri konusunda dünyada en fazla görüş açıklayan ülkelerden biri durumunda. Hal böyleyken kısıtlayıcı ve özgürlükleri engelleyici bir yaklaşım Türkiye’nin demokratik olgunluğuna yakışmıyor.
Ben İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının çalışma ve oturma izinleriyle ilgili hızlı bir çözüm üreteceğini umuyorum.