Bir zamanlar maskülen şıklığın, hız ve zarafetin sembolü olan Jaguar, bugünlerde bir pazarlama felaketiyle anılıyor. İngiliz lüks spor otomobil devi, logosundan reklam kampanyalarına kadar her şeyini ‘woke kültürü’ için bir yeniden markalaşma adına kurban etti.
Woke, ‘aşırı politik doğruculuk’, ‘hassasiyet odaklı toplumsal farkındalık’ kültürü manalarına geliyor. Ama ne hayranlarını ne de otomobil tutkunlarını memnun etti bu hamlesi. Reklamda asıl mesele, yani otomobiller, neredeyse unutulmuş durumda. Lansman reklamlarında otomobiller yerine neon renkli kıyafetler giyen ‘cinsiyeti belirsiz’ modeller ve “sıradanlığı silin” gibi boş sloganlar yer aldı. Üstelik reklamda 1984 Macintosh reklamından ‘arak’ sahneler de var. Orijinal bile değil yani! Elon Musk dahil birçok kişi, markanın bu adımını ‘bir otomobil ikonunun kendi itibarını yok etmekteki kararlılığı’ olarak yorumladı.
2012 yapımı Bond filmi Skyfall’da kullanılan Aston Martin
KLASİK OLMAK YETERİNCE ‘ÖZEL’
Peki neden böyle radikal bir dönüşüme ihtiyaç duyuldu? Elektrikli araç pazarına geçişin getirdiği zorluklar mı? Geleneksel motorlu araçlardan uzaklaşırken yepyeni bir kimlik yaratma isteği mi? Yoksa çağın toplumsal hassasiyetlerine ayak uydurmazsa unutulacağı korkusu mu? Belki de yalnızca yeni bir otomobil değil, tamamen yeni bir hikaye satmayı hedefledi. Ancak bu hikaye, köklerinden kopmuş, asıl mirasını görmezden gelen bir çabaya dönüşmüş durumda. ‘Klasikler’, sadece yeni görünmek uğruna eğilip bükülemez. Köklü bir marka eğer tarihine sadık kalmak istiyorsa, geçmişten gelen güçlü yanlarını modern dünyaya taşımayı bilmeli. James Bond’un Aston Martin’i neden halen bir ikon? Çünkü ne kadar zaman geçerse geçsin, Aston Martin’in zarafeti ve güç sembolü olma özelliği korunuyor. Bond karakterinin modernleşme çabalarına rağmen Aston Martin asla ‘kimlik krizine’ sokulmadı, her yeni filmde aynı karizmayı taşımaya devam etti. Markalar yol ayrımına girebilir. Ancak bu yol, geçmişin ihtişamını geleceğe taşıyan bir rota olmalı, kendi özüne yabancılaşan bir macera değil. Çünkü bazı şeyler klasik kaldığı sürece değerlidir. Zira bir marka klasikleştiğinde, onu ‘özel’ yapan şey zaten budur...
HERKES NEDEN AYNI GİYİNİYOR?
Bir zamanlar ‘aynı kıyafeti giymek’ moda kabusuyken, Z kuşağı için artık bu bir tercih! Açık renk kot pantolon, koyu renk üst ve beyaz spor ayakkabıdan oluşan bu ‘üniforma’, bireysel tarz yerine homojen bir estetiği yüceltiyor. TikTok ve Pinterest gibi platformlar, mikro trendlerin hızla yayılmasını sağlarken kişisel stilin yerini kopyala-yapıştır görünümler aldı. Bir influencer’ın giydiği kıyafete bir tıkla ulaşmak artık mümkün. Eskiden dergilerden ilham alır, saatlerce mağaza gezerdik. Şimdi ise özgünlük, bir algoritmanın insafına kalmış gibi. Moda hızlandı, ama ruhu yavaşlıyor. Tarz, kişiliğin uzantısı değil, artık bir hashtag’den (etiket) ibaret hale geliyor. Eleştirmenlerin ‘kişisel stil pandemisi’ olarak adlandırdığı bu durum, moda dünyasında yaratıcılığı adeta virüs gibi yayılan tek tipliliğe kurban ediyor. Hailey Bieber’ın görünümünü taklit etmek kolay, ama kişiliğinizi yansıtan bir tarz yaratmak zor...
YENİ ROMANTİK TERİM: YUMUŞAK İLAN
Avustralyalı aktör Hugh Jackman ve rol arkadaşı Sutton Foster’ın aşklarını ilan etmesine ramak kaldı. Hikaye klasik, ama oyuncuları çok ünlü. Önce Jackman, geçen yıl 27 yıllık karısından ayrıldı. Bu yıl da Foster, 10 yıllık kocasından boşanıyor. İkili, 2020’den bu yana bir müzikal için birlikte çalışıyor. Kırmızı halıda fazla samimi pozları başından bu yana dikkat çekiyordu. İkisi de aralarındaki çekime karşı koyamıyor. Jackman’ın eski karısı Deborra-Lee Furness, sosyal medyada bu aşk hakkındaki bir paylaşımı beğendi! Bu paylaşım, Jackman’ın yeni aşkıyla ilgili ‘soft launch’ yani yumuşak bir ilan yapacağını iddia ediyordu. Böylece romantizm sözlüğümüze yeni bir terim daha eklendi. Arkada bıraktıkları kırık kalpler nedeniyle tepki çeken ilişkilerin bu şekilde alıştıra alıştıra ilan edilmesine deniyor. Yumuşak ilanlar, aşkı aceleye getirmemek için ve kariyerleri riske atmamak için ideal olabilir. Ama insan gümbür gümbür bir sahip çıkış istiyor. Ah ahir zaman, ne zorsun...