Hıristiyanların tarihinde özellikle Ortodoksluk mezhebini ilgilendiren son derece önemli bir gelişme var. Bin yıllık tarihî sürecin en önemli adımlarından biri atıldı.
Ukrayna Kilisesi otosefali (tam bağımsızlık) statüsünü kazandı. Bir anlamda Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmiş oldu. Dinî bir gelişme gibi görünse de bu olayın siyasi bir anlamı var. “Şimdi bu konu bizi neden ilgilendiriyor?” diyebilirsiniz.
Hemen anlatayım: Bu karar, yüzyıllardır Türkiye’de kurulu bulunan İstanbul Rum Patrikhanesi tarafından alındı. Tomos adlı kararnamenin altında Patrik Bartholomeos’un imzası var.
İstanbul Rum Patrikhanesi evrensel (ekümenik) statüde ve diğer Ortodoks kiliseleri arasında sadece manevi değil, idari açıdan da birinci sırada bulunuyor. Bu statü Latince “Primus Inter Pares” kavramıyla ifade ediliyor.
Şimdi nüfusunun önemli bölümünü Müslümanların oluşturduğu Türkiye’de böyle bir Patrikhane’nin faaliyet gösteriyor olması, Osmanlı’dan bu yana bu geleneğin hiç bozulmaması, İstanbul’un sadece Müslümanlar için değil, Batı dünyası bakımından da değerini ortaya koyuyor.
İstanbul’da bu kadar kritik bir karar alınırken Türkiye konuyu çok dikkatli şekilde takip etti ve olaya müdahil olmadı. “Mesele Hıristiyanları, Ortodoksları ilgilendirir” diyerek süreci takip etmekle yetindi.
Tören için Türkiye’ye gelen Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ve Ukrayna Kilisesinin Metropoliti Başpiskoposu Epifani ile yemekte sohbet etme imkânı buldum. Poroşenko, Türkiye’nin tutumundan memnuniyetini dile getirdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a müteşekkir olduklarını ifade etti.
Tarihsel süreçte İstanbul’un önemine değindi. Zira bir gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da bir araya gelmişti. Böyle bir kararın alınmasından Rusya’nın ve Putin’in memnun olmadığını biliyoruz.
Ankara Moskova’yla ilişkilerini çok daha iyi seviyeye ulaştırmak istiyor; ancak Ukrayna’nın bölünmesine, parçalanmasına ve Kırım’ın ilhakına da karşı. Bu sebeple Türkiye Ukrayna’nın geleceğini ilgilendiren hususlarda Avrupa Birliği ve Amerika’yla yakın hareket ediyor.
İşte, bunlardan ötürü Türkiye, Rusya’nın kiliseleri kullanarak siyasi hegemonyasını dinî ve kültürel alanlara yaymasına karşı çıkıyor.
Bu ilan edilmiş bir karşı çıkma değil ama kimi zaman biraz geride durarak, kimi zaman bazı olaylara müdahil olmayarak Türkiye bu tutumunu ortaya koyuyor.
Türkiye’nin bu politikasını, her alanda kayıtsız şartsız Rusya’ya angaje olmamak adına son derece doğru buluyorum.