Sanat söz konusu olduğunda elbette çok farklı ve aykırı görüşlerin öne çıkması doğaldır. Ancak bu yılki Nobel ödüllerinde gerçekten absürt ve çok rahatsız edici bir durum yaşandı. Önce şunu söyleyeyim; Yugoslavya’nın dağılması dünya tarihinin en dramatik olaylarından biridir.
Olayların çıkışı ve gelişimi konusunda herkesin farklı bir görüşü olabilir. Çıkan savaşta Yugoslavya’yı oluşturan bütün halklar ağır bedeller ödemiştir. Yaşananlarda Avrupa Birliği’nin bana göre ağır sorumluğu var. Ülkenin parçalanma sürecinde kendilerine yakın gördükleri Slovenya ve Hırvatistan’ı kanatları altına alıp, AB’ye üye yaptılar. Dışlanan; Sırplar, Arnavutlar, Makedonlar ve Boşnaklar oldu.
Ancak en büyük acıları çeken Müslüman Boşnaklardır. Katledildiler, toplu mezarlara gömüldüler, kadınlar tecavüze uğradı. Bosna savaşındaki trajedilerin baş sorumlusunun Slobodan Miloseviç olduğu uluslararası mahkeme kararıyla tescillendi. Miloseviç’e hayranlığını her fırsatta dile getiren, bununla da kalmayıp soykırımı inkâr eden Avusturyalı yazar Peter Handke’ye ise Nobel Edebiyat Ödülü verildi.
Hanke, ölümleri sıradanlaştırarak yaşam gibi insanın en temel hakkını hiçe sayıyor. Avrupa’nın göbeğinde yaşanan büyük acılara karşı bu kadar duyarsız kalan ve kendisini eleştirilere en kaba yanıtları veren bir isme, sırf edebiyat çevrelerinde ilgi gören bir yazar olması sebebiyle ödül verildi. Nobel komitesinin, acıları böylesine sıcak bir olayda bu kadar duyarsız kalıp, tepkilere karşın kararını değiştirmemesi Nobel tarihine kara bir leke sürdü.
Wulff’a ayıp ettik
Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, TÜSİAD’ın “Çin’i anlamak, Çin ile iş yapmak” başlıklı konferansına katılmak üzere İstanbul’a geldi. Kürsüye çıkıp konuşmaya başlayınca bir görevli yanına yaklaşıp Almanca bilen kimse olmadığı için İngilizce konuşmasını istedi. Eski Almanya Cumhurbaşkanı da “Oturumu bensiz yapın” diyerek konuşmasını kesip kürsüden indi!
Wulff’un Almanca konuşmayı tercih etmesi çok anlaşılır bir şey. Bugün Avrupa’da birçok insan iyi derecede İngilizce anladığı hâlde konuşurken kendisini o kadar rahat hissetmeyebiliyor. Üstelik ana dilinde konuşmak isterse konuşur, kimse de çıkıp “İlla konuşmanızı İngilizce yapmak zorundasınız” diyemez. Geleceği günler öncesinden belli, çok yüksek profilli bir isim.
Nasıl Almanca bilen bir tercüman orada bulunmaz? Uluslararası ilişkiler ve etkinlikler konusunda bu kadar tecrübesi olan TÜSİAD nasıl böyle vahim bir hata yapabildi? Peki Almanya Başkonsolosluğu’ndan da yardımcı olacak bir görevli yok muydu orada? En kötü ihtimali düşünüyorum, ticaret konulu böyle bir toplantıda ana dili gibi Almanca-Türkçe konuşan Alman şirketlerinin yöneticileri vardır, bu sorunu onlarda mı çözemedi? İnsan gerçekten hayret ediyor.