Türkiye’de toplumsal hayatta saygı, hoşgörü ortadan kayboldu, kurallara uymamak bir alışkanlık hâline geldi. Basit anlaşmazlıklarda bile insanlar sopaya, bıçağa ve hatta silaha sarılıyor. Önlerindeki araçları taciz edenler, kırmızı ışıkta duranları sıkıştıranlar, ambulansların önünü kesenler, yaya geçidindeki insanların üzerine sürenler, emniyet şeridinden gazlayıp gidenler, çakarlı otomobilleriyle yollarda dehşet saçanlar, yaya kaldırımlarında süratle motosiklet kullananlar, düğün ve asker uğurlama konvoylarıyla yolları kapatanlar, sünnet, nişan veya başka kutlamalarda rastgele havaya ateş edenler…
Bunların hepsi Türkiye’de yaşanıyor. Saydığım örneklerden ötürü her gün insanlar hayatını kaybediyor, çok sayıda kişi hastanelik oluyor. Geçen gün bir maganda otopark çıkışında tartıştığı bir savcıyı darp etti. O kişinin birden fazla suçtan sabıkasının olduğu anlaşıldı. Milli basketbolcu İlkan Karaman önceki gün Datça’da E.A.Ö. isimli alkollü olduğu ifade edilen bir kişinin kullandığı aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti. 11 Ağustos’ta bir başka maganda Beşiktaş’ta aracıyla son sürat ilerlerken önce dört araca, ardından da Dila Kıraslı isimli vatandaşa çarpıp ağır yaralanmasına neden oldu. Üstelik olay yerinden kaçtı.
Bu kişinin daha sonra eli silahlı görüntüleri tespit edildi ve pek çok suç kaydının olduğu anlaşıldı. Göz göre göre başkalarının hayatını riske atan, tehlike saçan ve magandalıklarıyla huzur kaçıranlara karşı tavizsiz müdahale gerekli. Bunlar arasında en yaygın davranışlardan biri trafik güvenliğini tehlikeye düşürme fiili. Sadece keyif olsun diye slalom yaparken ölüme yol açan bir kişinin eylemi ağır ceza konusu olmalı. Çakarlı araç utancı da devam ediyor.
Bir ülkede nasıl bu kadar çok sayıda çakarlı araç olabilir? Neden hâlâ bu meseleyi kalıcı şekilde çözemiyoruz? Ayrıcalık peşinde koşan ve bunun için kamu kurumlarına baskı yapanlara karşı neden bu kadar tavizkâr davranıyoruz? Trafikte, okulda, stadyumda, aile içinde kadına ve çocuğa yönelen şiddet olaylarında karşımıza çıkan bu ahlaki çözülme ve erozyonun nedenleri üzerine psikolog ve sosyologları ciddi şekilde kafa yormaya, TBMM’yi daha etkili yasal düzenlemeler yapmaya davet ediyorum.
NARİN GÜRAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ
Diyarbakır’da kaybolduktan sonra günlerdir aranan ve bir derede çuvala konulmuş şekilde cansız bedeniyle karşılaşılan 8 yaşındaki Narin Güran konusunu günlerdir takip ediyoruz. Bu korkunç olayla ilgili hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde soruşturmanın sonuna kadar gidilmesini, cinayetin arkasında kimler varsa en ağır şekilde cezalandırılmalarını bekliyoruz. Türkiye’de binlerce çocuk istismar ve şiddet kurbanı oluyor. Aileler çağ dışı yaklaşımlara yöneliyor, çocuklarını korumuyor. Üzücü olayların yaşanmaması için anne babaların eğitimi, öğretmenlerin ve geniş kitlelerin bilgilendirilmesi için ilgili bakanlıkların yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mutlaka çalışmalarını yoğunlaştırması gerektiğini düşünüyorum. Konu, sadece Narin’in ölümüne neden olanların ağır şekilde cezalandırılması değil, mağdurların korunması ve buna benzer olayların yaşanmaması için kapsamlı bir çaba içine girilmesidir. Narin Güran’a bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.