Nazilerin rezilliğine ortak oldular

İsveç, Avrupa’nın kuzeyinde güçlü ekonomisi, bilim ve teknolojik gelişmişlik seviyesiyle çok önemli bir ülke. Ayrıca yaşam kalitesi ve insani gelişmişlik düzeyinde de daima üst sıralarda. Bu yönleriyle saygı duyduğum ve ziyaretlerimde genellikle olumlu izlenimlerle ayrıldığım bir yer. Ancak özellikle son 10 yılda her gidişimde İsveç’in yabancılara karşı daha kapalı, daha sert hale geldiğine tanıklık ediyorum.

Diğer taraftan uluslararası ilişkiler ve diplomasi konularına gelince bulunduğu yerin rahatlığını ve konforunu yaşayarak şımarıkça hareketler içine giren, durduk yerde komşunun camını kıran bir çocuk gibi davranıyor. İsveç’in haritadaki yerine bakarsanız, güneyinde Danimarka, doğusunda Finlandiya, batısında Norveç ile çevrili bir noktada. Etnik, dini, kültürel, ekonomik ihtilafın yaşanmadığı bir bölge.

Dünyanın her tarafının bu şartlara sahip olduğu ön kabulüyle hareket edip, başka ülkelerin hassasiyet ve sıkıntılarını dikkate almadan nobran ve küstahça bir tutum içine girmenin sonuçlarını işte bugün yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Madrid’deki NATO zirvesini ben de takip etmiştim. İsveç ve Finlandiya hükümetleri Türkiye ile üçlü mutabakata imza atıp bir dizi yükümlülük altına girmişlerdi. Bakıyorum, özellikle İsveç orada söz verdikleri pek çok şeyi yerine getirmiyor.

Terör örgütü PKK ile irtibatlı kişi ve gruplar oradan Türkiye’yi tehdit etmeye devam ediyor. PKK, Avrupa’nın terör örgütleri listesinde olduğu halde özgürce örgütlenmeye ve faaliyette bulunuyor. Diğer taraftan İsveç, Türkiye’de suç işleyen veya haklarında hukuki süreçlerin yaşandığı insanlar için tamamen bir güvenli liman niteliğinde. İsveç daha düne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri ve sivil hedeflere saldırılar düzenleyen PKK’nın en önemli silah tedarikçilerindendi.

İsveç bu kafa ve tutumuyla nasıl NATO üyesi olabilecek, doğrusu merak ediyorum. Her şey bir yana ben İsveç vatandaşı olsaydım, ülkemin bu derece silahlanma yarışına girmesine itiraz ederdim. Ayrıca NATO üyeliğinin İsveç’i daha güvenli hale getireceğinden ciddi şüphem var. Geçmişte bağlantısız bir çizgide, istikrarlı bir şekilde insani gelişime odaklanan İsveç, NATO üyeliğiyle artık açıkça silahlı bir örgütün tarafı olacak ve sınır bölgesindeki Rusya ile sürtüşmeli ve tansiyonlu bir döneme girecek.

UTANÇ VERİCİ

Stockholm’de çirkin olaylar bitmek bilmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan, maketinin yakılması da açıkça şiddete çağrı eylemiydi. İslam düşmanı Danimarkalı siyasetçi Rasmus Paludan’ın Stockholm’deki Türk Büyükelçiliği’nin yakınında Kur’an-ı Kerim’i yakması da başlı başına bir nefret hareketiydi.

Şiddet ve ölüm tehditlerini günümüze taşıyan Nazi ideolojisine sahip bir adamın, polis korumasında faaliyetlerini açıkça sürdürüyor olması inanılır gibi değil. Dini, etnik ve politik kavgalar küresel düzeyde bu kadar yakıcı bir hal almışken İsveç, insanlar arasında kin ve nefretin büyümesine yol açan girişimleri âdeta devlet himayesine alıyor.

Dini inançlarını, duygularını en kaba şekilde aşağılamak, kışkırtıcı fiillerle inançlarına saldırmak, fikir özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemez. Danimarkalı aşırı sağcı Paludan isimli şahsın Kur’an’ı yakması farklı din ve inançlardan insanların barış içinde bir arada yaşama idealine yönelik açık bir meydan okumadır. Aşağılık bir eylemin, özgürlük adı altında doğal ve normal bir girişim olarak görülmesi daha da vahimdir.