Darülaceze, Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde yapılmış çok önemli bir kurum. Bambaşka bir huzuru ve insanı sarıp sarmalayan atmosferi var. 14 Temmuz Pazartesi akşamı Türk-Musevi Cemaati’nin orada verdiği iftara katıldım. Cemaat üyeleri 15 yıldır ülkedeki Müslümanlarla birlikte omuz omuza iftar sofrasına oturuyor. İki yıldır da iftarlar, dualar eşliğinde Darülaceze’de açılıyor. Allah’a ellerini açıp barış, dostluk, kardeşlik, huzur, iyilik ve mutluluk için dua eden farklı inançlardan insanlarla bir arada olabilmek ne büyük zenginlik! Maalesef insanların, doğuştan gelen bu farklılıklardan ötürü boğazlandığı günlerden geçiyoruz. Darülaceze; camii, kilisesi ve sinagogu ile dünyanın bugün geleceği hoşgörüsüz ve vahşi dönemlere adeta bir çığlık olarak inşa edilmişti. Kuruluş felsefesi bütün Ortadoğu’ya ışık saçıyordu. Zamanla bu iyilik dokunuşu kayboldu.
[[HAFTAYA]]
Bugün geldiğimiz şu hale bakın! İstanbul Valisi Hüseyi Avni Mutlu, Türkiye Musevileri Hahambaşısı İsak Haleva ve İshak İbrahimzadeh birer konuşma yaptı. İbrahimzadeh oruç ibadetinin bir yönüyle hüzün ve özeleştiri süreci olduğuna işaret etti. 1492’de İspanya’da doğdukları toprakları baskı ve zulüm nedeniyle terk etmek zorunda kalan, Osmanlı şehirlerine göç eden insanlar büyük acılar yaşadı. İsrail tarafından yaşadıkları yerler bombalanan masum Filistinliler de kendilerini çaresiz ve yalnız hissediyor.
Diğer taraftan İsrail hükümetinin sert politikası, dünyanın her yerinde zaten var olan Yahudilere hoşgörüsüzlük iklimini kuvvetlendiriyor. Sanki dünyadaki bütün Yahudiler savaş ve şiddet yanlısıymış gibi bir algı yaratılıyor. Uluslararası şirketler hakkında “Yahudi sermayesini boykot” adı altında alakasız çağrılar yapılıyor. Antisemitizm, yani Yahudi düşmanlığı, ayrımcılık ve nefret söylemi zaman zaman Türkiye’de köpürtülüyor.
Yıldız Tilbe’nin, İsrail’in Gazze operasyonlarını eleştirmek için attığı tweet bunun çarpıcı bir örneği. İşin üzücü yanı, sosyal medya ortamında Tilbe’ye büyük destek verildi. İbrahimzadeh’in konuşmasından aktarıyorum: Toplumsal sorunlarımızın nedenini ararken ürettiğimiz komplo teorilerimizde ‘Yahudi’ parmağını ısrarla aramak, bağlantı kurmaya çalışmak, ‘Yahudi’ kelimesini, dinimizi suçlunun veya suçun yeterli sebebi ya da kanıtı gibi göstermeye çalışmak, Hitler gibi canilerin arkasına sığınmak, daha acısı bunu ‘ama öteki Yahudilere söyledik, bizim Yahudi’lerimize değil’ benzeri sözlerle açıklamak...” Musevi Cemaati Başkanı vurguladığı noktalarda haklı. Tıpkı Türkler gibi Kürtlerin, Rumların, Ermeniler, Lazlar ve Yahudilerin de toprağı burası. Yüzlerce yıldır bir arada yaşıyoruz. Dünyadaki acıların ülkemiz insanları arasında huzuru bozmasına izin veremeyiz. Hukuka saygılı, modern ve çağdaş bir demokraside nefret söylemine yer olmamalı.