Karadeniz’i bir kez daha vuran sellerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ailelerine başsağlığı dilerim. Yaşanan hadise özetle şu: İklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından en kötü etkilenen ülkelerden biriyiz. Her zaman yağış alan yerlere bu dönem aşırı seviyede yağmur yağıyor. Bazı bölgeler ise kuraklıktan kırılıyor. Tuz Gölü’nde yaşanan hadiseyle ilgili bir yazı yazmış, ölen flamingoların fotoğrafını paylaşmıştım. Kuraklık, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da korkutucu boyutta.
Susuzluk yakında Türkiye’nin en kritik sorunlarından biri hâline gelecek. Karadeniz, normal şartlar altında ülkemizin en yoğun yağış alan bölgesi. Ancak bu yıl ani yağışlarla birlikte oluşan seller afet şeklinde karşımıza çıkıyor. Özellikle Kastamonu, Bartın ve Sinop ağır hasar aldı. Çok sayıda vatandaşımız sele kapılarak kayboldu.
Küresel iklim değişikliğinin etkisiyle dünyanın önemli bölümünde aşırı hava olayları yaşanıyor. Ancak bizim gibi altyapısı kırılgan ülkeler daha kötü etkileniyor. Geçen ay Almanya gibi gelişmiş bir ülkenin bile ağır yara alması, bütün dünya ülkelerinin yaşananlardan acil ders çıkarması gerektiğini gösterdi.
PEKİ NE YAPMALIYIZ?
1- Türkiye mutlaka iklim değişikliği konusunda yol haritasının belirlendiği ve taahhütlerin açıklandığı Paris Anlaşması’na taraf olmalı. “Biz gelişmiş ülkeler arasında değiliz, daha sonra bu yola girelim” dersek geç kalırız. Avrupa ülkeleri radikal kararlar alıyor. 2025’ten itibaren dizel otomobil satışları sona eriyor. Uzak olmayan gelecekte içten yanmalı motorlu araç alınamayacak. Green Deal (Yeşil Mutabakat) ile uyumlu üretilmemiş mallar Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilemeyecek. Türkiye’deki kurum ve kuruluşların bu yönde attığı adımların hızlıca değerlendirilip koordine edilmesi şart.
2- Türkiye’deki şehirlerimizin altyapısı geçmiş dönemlerin doğa şartlarına göre kurgulanmış. Çatılar, bina yalıtımları güncel duruma yanıt veremiyor. Kanalizasyon çok yetersiz, yağmur suyunu toplayacak sistem yok.
3- Türkiye, uzun süredir konut yapımına dayalı bir büyüme modeli benimsedi. Şehirlerde artan nüfusun ihtiyaçlarına yanıt verebilmek için birçok yerleşim biriminde aşırı konut yapıldı. Her yer betonla kuşatıldı. Bu kadar çok yapı arasında yağmur suları gidecek yer bulamıyor; seller, taşkınlar yaşanıyor.
4- İnsanlar, bugüne kadar bir konut seçerken, yapının depreme hazırlığı dâhil çok kritik unsurlara yeterince bakmıyordu. Deprem farkındalığı son dönemde biraz artış gösterse de iklim, verimlilik, yapının rüzgâr ve yağış açısından konumu hâlâ dikkatlice incelenen konular arasında değil. Konut okuryazarlığımızı bir an önce artırmamız gerekiyor.
5- Ormanlarımız tehdit altında. Yangınlarda kıymetli binlerce hektar alanı kaybettik. Tahminler, gelecek aylar ve yıllarda şiddetli yangınların devam edebileceği yönünde. Yeni tarım alanlarının açılması ve büyüyen şehirler, orman yıkımının büyümesine neden oluyor.
6- Hidroelektrik santrallerin yapıldıkları bölgenin iklimini nasıl değiştirdiği artık çok iyi biliniyor. En son Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, yaptığımız sohbette bunu dile getirmişti. Türkiye’deki her büyük proje ve enerji tesisinin çevre etkileşimi iyi hesaba katılmalı. Artık geri dönüşü olmayan bir yoldayız, çevre ve şehircilik adına atacağımız her adım akılcı olmalı, deneme yanılma yoluyla, el yordamıyla gidecek yolumuz kalmadı.