Suriye’deki iç savaş 9 yıldır devam ediyor. Şimdiye kadar aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yüzbinlerce kişi hayatını kaybetti.
Ölenler arasında yabancı ülke askerleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, yardım görevlileri ve gazeteciler var.
Suriye’deki mücadele Türkiye’nin beklediği gibi gelişmedi. Demokratik bir yönetim isteyen, ülkenin geleceğinde daha etkili rol almayı bekleyen muhalifler güç kaybetti.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, İran ve Rusya’nın tam desteğiyle ayakta kalmayı başardı. Kimi radikal unsurlar güç kazandığı için Batı muhalefeti desteklemekten vazgeçti.
En net dönüşü yapan Amerika Birleşik Devletleri oldu. Geçmişte “Esad mutlaka devrilmeli” diyen ABD yönetimi, Suriye’de bir süre daha rejimin devam etmesine itiraz etmiyor.
Esad’ın işlediği insanlık suçları kimsenin umurunda değil. Büyük güçler Suriye’yi bir bilek güreşi alanı olarak kullanıyor, kritik silahlarını test ediyor ve görücüye çıkarıyor.
Amerika ve bazı Batılı güçler DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleriyle mücadele etme gerekçesiyle Suriye’ye yerleşti.
Bugün ABD, Rusya, İran ve diğer güçler arasında paylaşım savaşı yaşanıyor. Suriye, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki kaynaklara ulaşmak açısından hayati önemde.
Bugüne kadar 11 milyon dolayında insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bunların yaklaşık 4 milyonu Türkiye’de. Ülkemizde şimdiye kadar 450 bin Suriyeli bebek dünyaya geldi. Devletin şimdiye kadar yaptığı harcama 37 milyar dolar civarında.
Bu kadar büyük bir nüfusu barındırıyor olmamıza rağmen konunun demografik, ekonomik, sosyolojik ve güvenlik boyutlarını neredeyse hiç konuşmuyoruz. Sivil toplum, meslek örgütleri ve şirketler ise konunun hayli uzağında kaldı.
Ben TOBB, TÜSİAD gibi büyük kurumların daha ciddi çalışmalar yapmasını beklerdim. Üniversitelerimiz de ilgisiz. Kamuoyunda ise olaya bakış “Ne olacak bu Suriyelilerin hâli?” şeklinde özetlenecek yüzeysellikte.
Sokaktaki vatandaş Türkiye’deki Suriyelilerin yoğun olarak suça karıştığını, ucuz iş arzı yaratarak Türklerin elinden işlerinin aldığını düşünüyor. Devletin elindeki veriler bu kaygıları tam olarak doğrulamıyor ancak algı bu yönde.
Kimi kesimlerde ise yaygın bir nefret dili, düşmanlaştırma çabası var. Bunu özellikle sosyal medyada görüyorum.
Türkiye, savaştan kaçan, çok zor durumdaki insanlara kapılarını açarak herkesin takdirini kazandı. Dünyadan yeterince kaynak alamadığımız için enerjimizin ve sabrımızın tükenmekte olduğunu görüyorum.
Suriyeliler konusuna çok boyutlu şekilde eğilmezsek çok yakında Türkiye’nin en büyük sorunlardan biri olacak.