Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi’deki görüşmesinde sadece bölgesel konular değil, orta ve uzun vadeli stratejik başlıklar da gündeme geldi. Bunlardan üçü öne çıkıyor:
- Savaş uçağı alımı veya ortak motor üretimi.
- Yeni nükleer santralların yapımı.
- Uzay alanında işbirliği.
Ankara zaten S-400 füzelerini alma kararı vererek Moskova ile ciddi bir yola girmişti. Ayrıca Türkiye’nin hâlen yapımı devam eden Mersin Akkuyu Nükleer Santralı’nda teknolojiden finansmana kadar Rusya’nın imzası var. Putin, Türkiye ile ortak fırlatma platformları ve uzay araştırma merkezleri kurulabileceğine dair bir teklif getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu öneriyi memnuniyetle karşıladı.
Bu adımlar atılırsa Türkiye’nin ilk uzay çalışmaları ortağı da Rusya olacak. Proje ve şirket bazlı işbirlikleri dışında Türkiye’nin AB ve ABD ile bu alanlarda devletten devlete çalışması olmamıştı. Sözü edilen alanlarda Ankara ve Moskova yol almaya devam ederse Washington’ın rahatsızlığı bir kat daha artacak.
Amerikan yönetimi ve Kongresi özellikle Rusya’dan silah sistemleri alınmasını kesin olarak yaptırım nedeni sayıyor ve CAATSA’ya işaret ediyor. Türkiye’nin S-400 alımı zaten bazı yaptırımları tetiklemiş ve hatta Türkiye F-35 programından bütünüyle çıkarılmıştı. Erdoğan ve Putin’in işaret ettiği istikamette ilerlemeler sağlanırsa ABD’nin iki temel seçeneği değerlendirmesi beklenebilir:
1- Türkiye’nin NATO ve Batı ekseninden daha fazla uzaklaşıp Rusya’yla yakınlaşmasını engelleyecek bazı olumlu adımlar atmak.
2- Daha sert bir pozisyon alıp finansmana erişim dâhil bir dizi alanda radikal politikalara yönelmek. İkinci ihtimalin gerçekleşme riski maalesef biraz daha yüksek görünüyor. Zira Türkiye konusunda sadece Biden yönetiminde değil, ABD Kongresi’nde ve karar alma mekanizmalarına etki edecek çevrelerde de çok olumsuz bir hava var. Ayrıca ABD’nin, irrasyonel çıkışları olan ve ciddi hesap hataları yapan bir ülke olduğunu da unutmamak gerek.
BURAYA NASIL GELİNDİ?
Türkiye genel olarak Batı ve özellikle ABD ile ilişkilerinde terörle mücadele, ambargolar, göç konusunda yalnız bırakılma, yaptırım tehdidi, ticareti kısıtlama, vizeler vb. alanlarda hayal kırıklığı yaşıyor. Bunun neticesinde bazı taktik ve stratejik arayışlara girişiyor. Ankara ile Moskova arasındaki yakınlaşmanın ardında biraz da bu faktörler var. Rusya da Avrupa ve ABD tarafından belli konularda dışlanıyor.
Sıkıştırılan iki ülke belli alanlarda dayanışma gösterip, bir varlık oluşturmaya çalışıyor. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte dikkat etmesi gereken tek ülke Amerika Birleşik Devletleri değil. Almanya’daki gelişmeler de çok iyi izlenmeli. Türkiye’nin Batı’dan ve Avrupa’dan uzaklaşmasının orta ve uzun vadede tehlikeli sonuçları olacağını değerlendiren Angela Merkel artık yok.
Önümüzdeki bir iki ay içinde koalisyon görüşmeleri sürecek. SPD, Yeşiller ve Hür Demokratlar’ın ağırlık kazanacağı bir Almanya hükümet modelinde Türkiye’nin işi daha güç olacak. Bütün bu gelişmelerin sadece siyasi sonuçlarını değil, ekonomik etkilerini de iyi hesaba katmak zorundayız.