Nükleer santral kurulması, Türkiye’nin onlarca yıl üzerinde tartıştığı ve çeşitli nedenlerle adım atılmayan bir karardı. Maliyetler, teknolojik zorluklar, iş birliği yapılacak ülke ve dolayısıyla alternatif sayısının çok sınırlı olması güçlükler arasında sayılıyordu. Doğrusu, ben de özellikle güvenlik endişeleri ve çok karmaşık bir konu olan atık meselesi nedeniyle nükleer santral projelerine hep mesafeli baktım. Nükleer enerjiye geçiş, AK Parti hükümetlerinin programında öncelikli hedefler arasındaydı. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tıpkı TOGG ve savunma başlıkları gibi bu konunun da en başından beri yakın takipçisi ve destekçisi oldu.
Türkiye, Akkuyu’daki ilk nükleer santralin yapımında teknik, mali ve stratejik gerekçelerle Rusya ile iş birliği kararı aldı. Zaten dünyada ABD, Çin, Rusya, Kanada ve Fransa gibi ancak çok az sayıda ülke bu kurulum teknolojisine sahip. Henüz inşa aşamasında olan Akkuyu Nükleer Santrali’nde önceki gün ilk nükleer yakıt getirme töreni gerçekleşti. Rusya’dan ilk nükleer yakıtın transfer edilmesiyle santral teknik olarak faaliyete geçmiş oldu.
Nükleer yakıt teslimat sertifikası, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ilgili izni kendisine vermesinin hemen ardından, Rosatom Başkanı Aleksandr Lihaçev tarafından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e teslim edildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Putin, törene video konferans yoluyla katıldı. Putin’in konuşmasında altını çizdiği gibi Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler gerçekten çok güçlü.
Dış ticaret hacmi 60 milyar doların üzerinde. Gelen turist sayısı da 5 milyondan fazla. İlişkilerin, iki komşu ülkeye yakışacak şekilde gelişmesini ben çok olumlu görüyorum. Ukrayna savaşının zorlayıcı şartlarına rağmen Türkiye, Moskova ile Batı arasında hassas bir denge tutturmak için müthiş çaba harcıyor. Diğer taraftan ABD ve bazı şahin çevrelerden Ankara’ya “Rusya ile olan yakınlaşmanız NATO ve Batı’nın çıkarlarına zarar verecek boyuta doğru gidiyor” uyarıları geliyor.
RUSYA’YA BAĞIMLILIK
Türkiye’nin enerjide, özellikle doğalgazda Rusya’ya ciddi bağımlılığı söz konusu. Karadeniz’deki keşif bunu belli oranda azaltacak; ancak nükleer santral ile bu durum başka bir boyutta, dolaylı şekilde devam edecek. Zira Akkuyu Santrali’nde finansman, teknoloji ve yakıt dahil pek çok şey Rusya’dan geliyor. Türkiye’nin bu bağımlılık ilişkisini azaltacak her hamlesi, işte bu nedenle çok önemli.
Eğitim için Moskova’ya gönderilen genç Türk mühendis ve teknisyenlerin Türkiye’nin nükleer enerji alanındaki yeni beyin gücü olmasını umuyorum. Akkuyu’nun yapım süreci en kritik başlıklardan. İnşa çalışmaları sürerken Türk şirketi IC (İbrahim Çeçen) Holding son derece hayati bir rol üstlendi. Holding bünyesindeki IC İçtaş’ın bilgi birikimi ve tecrübesi olmasaydı gecikmeler telafi edilemez ve Akkuyu’da bu aşamaya gelinemezdi.
Rusya’da çeşitli çevreler bir süre önce Türk yüklenici ve şirketlerini dışlamak ve çeşitli oldubittilerle yeni bir yapılanmaya gitme yönünde girişimlerde bulunmuştu. Kriz, Erdoğan’ın bastırması ve Putin’in uzlaşmaya dönük yaklaşımıyla şimdilik aşıldı. Akkuyu’nun bekası ve bundan sonra -planlandığı gibi Türkiye nükleer enerji santralleri kurmaya devam edecekse- Türk şirketlerinin varlığı, haklarının korunması ve desteklenmeleri son derece önemli olacak.