Görüşümü baştan söyleyeyim: Ben, Türkiye’nin geleceği konusunda asla karamsar değilim. Bugün yaşanan ekonomik dalgalanmaları bir uçağın yaşadığı türbülansa benzetiyorum. Bu sarsıntı yolcuları endişelendirebilir ama uçağı düşürmez. Doğru ve zamanında müdahale ile bu kara bulutların arasından çıkabiliriz.
Şöyle anlatayım:
Türk bankacılık sistemi Avrupa’daki birçok ülkeden iyi durumda.
ABD Merkez Bankası (Fed) ile Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) gevşek para politikaları Türkiye’nin lehine bir durum yaratıyor.
Türkiye dinamik ülke, iç pazarın toparlanma eğilimi yüksek. Turizmde rekor bekleniyor. İhracat umut veriyor. Altyapı büyümeye uygun. İş gücünün rekabet gücü yüksek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak piyasa oyuncularıyla uyumlu şekilde reformlara yöneleceklerini defalarca açıkladı. Albayrak finans çevreleri ve yatırımcılarla buluşmak için ABD’ye gitmeden önce yol haritasını paylaştı. Plan MÜSİAD, TÜSİAD ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) gibi önemli kurumlar ve STK’lar tarafından olumlu bulundu. Albayrak, yapılacakların bunlarla sınırlı da olmadığını, başka adımların geleceğinin altını çizdi.
Önümüzde yaklaşık 4.5 yıl boyunca seçim yok. Böyle bir ortam, yatırımlar ve reformlar için elverişli bir dönem demektir. Türkiye, birçok ülkenin 10-15 yılda gerçekleştireceklerini bu zaman dilimine sığdırma kapasitesine sahip.
Ciddi taahhütlerin ortaya konulduğu bir ortamda Reuters haber ajansı, Berat Albayrak’ın Washington’daki toplantısı hakkında son derece önyargılı bir yorum yayınladı. Türkiye ile ne kadar sorunu olan mihrak varsa mal bulmuş Mağribi gibi atladı yazının üzerine.
The Financial Times, The New York Times, The Wall Street Journal’ın bütün kötü senaryolarının hedefinde nedense hep Türkiye var.
Ekonomisi yıkıntılar içinde kalan Yunanistan, Brexit kaosuna gömülen İngiltere, 6 aydır Sarı Yelekliler gibi bir meseleye bile çözüm üretemeyen Macron ve ırkçı partilerin teslim aldığı ülkeleri bu kadar konuşmuyorlar.
Bu çevrelere bir çift sözüm var:
Türkiye, bazılarının sandığı gibi en küçük sarsıntıda yıkıma sürüklenecek bir ülke değildir. 15 Temmuz darbe kalkışmasından, Atatürk Havalimanı’nı hedef alan terör saldırısından ve daha başka onlarca feci olaydan inanılmaz hızla yaralarımızı sararak çıktık. Birçok açıdan daha dayanıklı ve güçlü hâle geldik.
Erdoğan, 2002 yılında iktidara geldiğinde de korkunç senaryolar üretmişlerdi. Oysa Türkiye, ekonomi, demokrasi ve insan hakları alanındaki başarı hikâyelerini tam da güvensizliğin en yüksek olduğu o dönemde, yine Erdoğan’ın liderliğinde yazdı.
Bugün yaşadığımız sıkıntıları aşacağımıza inanıyorum. Türkiye yakın bir gelecekte demokrasi kalitesi, hukuk devleti nitelikleri, insan hakları görünümü ve yatırım yapılabilirlik açısından çok daha iyi bir yere gelecektir.