Benim gibi yaşı 50’ye gelmiş kişiler bakımından yazdığımız yazılardan çıktı almak bir alışkanlık. Eğer metin belli uzunlukta ise ekrandan okumaktansa belgeyi kâğıda döküp klasik yolla düzeltme yapmayı tercih ediyorum. Görsel bütünlük açısından yazıya daha çok hâkim olduğumu hissediyorum. PDF dâhil her türlü formatta yazıların elektronik ortamda paylaşılması baskı gereksinimini bir oranda azaltsa da, yazıcımın başucumda durması bana iyi geliyor. Belki de biz yani “Yazıcıdan çıktı alanlar kulübü” üyeleri bu alışkanlıkların bir devamı olarak gazeteleri de kâğıttan okumayı tercih ediyoruz. Ben kâğıt gazete almaktan hiç vazgeçmedim. İlanları, reklamları, grafikleri kâğıt üzerinde çok daha iyi algılayabiliyorum.
Gençler ise görebildiğim kadarıyla her türlü işlemi ekrandan yapmayı tercih ediyor. Evimde emektar bir HP P1005 lazer yazıcı var. Neredeyse 10 yıldır benimle ve bugüne kadar hiç sorun oluşturmadan çalıştı. Toneri bittiği için internetten sipariş vermek istedim. Ancak fiyatlar arasındaki uçurum kafa karışıklığına yol açıyor. İnsan, “Hangi ürün orijinal, hangisi muadil ve doğru ürün nereden alınmalı?” gibi tereddütler yaşıyor.
Bir başka çeldirici soru da “Yüksek fiyata toner yerine yeni bir yazıcı mı alsam?” oluyor. Doğru bir teknolojik çözüm bulmaya çalışırken imdada HP Türkiye Genel Müdürü Emre Alaman yetişti ve beni doğru şekilde yönlendirdi. Yazıcılar dünyasında yükselen trendin doldurulabilen tanklı modeller olduğunu öğrendim. Emre Alaman bu ürünlerin daha verimli ve sağlıklı olduğu yorumunu paylaştı.
Bu arada geçen hafta LEDO Yayınları’ndan çıkan The HP Way kitabını bitirdim, ilginç şeyler öğrendim. Bill Hewlett ve David Packard tarafından kurulan şirket uzun süre Hewlett/Packard adını kullanmıştı, zamanla bugün herkes tarafından bilinen HP adı yerleşti. HP, tıpkı Apple gibi Palo Alto’da bir garajda kurulmuş.
Dünya çapında 50 bin çalışanı var. Başlangıç sermayesi sadece 538 dolarmış; 2002 yılında Compaq ile birleşmiş. Bir dönem Compaq marka bilgisayar kullanmıştım, o yılların en iyilerinden biriydi. HP düşük karbon kullanımıyla 2030 yılında, sürdürülebilirlik kriterinde dünyanın 1 numaralı teknoloji şirketi olmayı hedefliyor.
Kişisel bilgisayar tarihim
Bu yazıyı yazarken “Bugüne kadar hangi marka bilgisayarları kullandım” diye düşündüm, kişisel teknoloji tarihim gözümün önünden geçti. Dünyadaki birçok insan için “başlama vuruşu” niteliği taşıyan bir Commodore ile çıkmıştım yola. 64K gibi bir belleğe sahipti. Düşünebiliyor musunuz, sadece 64 kilobyte! Sonra 128K’lık bir Sinclair ve Amstrad kullandım. Ardından Amiga 500’e geçtim. Mesleki kullanım maceramda ise çok farklı modellerle tanıştım.
Gazetemiz POSTA bana bir IBM ThinkPad vermişti. Performanslı ve taş gibi bir bilgisayardı. Bunu hem ağırlık hem de sağlamlık açısından söylüyorum. Sonra Sony VAIO ve Toshiba bilgisayarım oldu. Alta Vista’nın arama motoru olduğu yıllardı.
Akıllı telefonda BlackBerry’den iPhone’a transfer gibi bilgisayarda da Apple MacBook’a geçerek boyut değiştirdim. Ardından bugünkü profesyonel MacBook Pro’yla sağlam bir eşik atladım. İnsan kullandığı her ürünle bütünleşiyor ve duygusal bir bağ kuruyor. Bakalım yapay zekâ ve yüksek teknoloji bize hangi sürprizlerin kapılarını aralayacak?