>> Elbette hepimiz hemfikiriz ki iki golün ardından maç bitmişti. Ama iki golün arası o kadar kısaydı ki, şunu fark etmemiş olabilirsiniz: Maç aslında ilk golde bitmişti. Beşiktaş’ın bu sene ligde övgü aldığı tek konu savunma becerisiydi ve bir derbide öne geçtikten sonra bunu kaybetmeleri söz konusu bile olamazdı.
>> Alex “İlk yarıda üstündük” gibi şeyler söylüyor ama Beşiktaş daha iyi başladı ve 20-25 dakika maçın “hakimi” olmasa da “abisi” gibi oynadı. Sakin ve telaşsız bir ağırlık koydu.
>> Ama ilk yarı-ikinci yarı farkından bahsederken Gökhan Gönül’den bahsediyorsa haklıdır. Mükemmel ilk yarı, skandal ikinci yarı. Soyunma odasında zararlı bir şey mi yedi bu adam?
>> Fenerbahçe savunmasının ortası ilk düdükten itibaren gevşekti. Müdahalelerde zayıftı. Lugano gerçekten de söylendiği gibi yol yorgunuydu galiba. Bunu ikinci golde marke ettiği Bobo’nun yüzünü kaleye son derece rahat biçimde dönmesine bakarak söylemiyorum sadece. Maçın gergin anlarının hiçbirinde gözlerini yuvalarından çıkararak hakemin üstüne yürümemesinden de net biçimde anlaşıldı. Sahada gerçek Lugano yoktu.
>> Savunma ile ilgili bir laf daha: Artık “defansın göbeği” deyip geçmek diye bir şey yok. Tıpkı sağ bek-sol bek gibi sağ stoper-sol stoper uzmanlaşması var. Madem Bilica’nın yokluğunda bir değişiklik şarttı, sol stoper mevkiinde Önder oynayabilirdi. Böylece hiç değilse Lugano 3,5 sezondur alıştığı şekilde işini yapmaya devam edebilirdi.
>> Bazı maçlar vardır, Alex gerçekten görünmez. O kadar etkisizdir ki “Ama abi bir anda sahneye çıkıp sonucu değiştirebilir” demeye insanın yüzü tutmaz. Bu da o akşamlardan biriydi. Bu haftadan aklımızda kalan Alex değil, Milliyet’te üç gün boyunca yayımlanan söyleşisiyle karısı Daianne oldu.
>> Kazım Galatasaray maçındaki gibi ileride tek başladı. Ama ligin en iyi savunma ikilisi Sivok-Ferrari fiziki olarak kendilerine kafa tutan bir rakiple karşılaşınca (Servet-Gökhan Zan ikilisinin aksine) sıradanlaşmadı; zeka ve oyun bilgisi de katabildi işin içine. Kazım’ı net biçimde sildiler, ona kanatlara kaçmaktan başka yol bırakmadılar. Fink de Alex’i halledince işler çok kolay oldu.
>> Tabii ki Kazım’la devam: Sabit mental sorunları, yenilginin ve kötü oyunun hayal kırıklığı ile birleşince kendisinden bekleneni yaptı. Eğer sakatlanıp çıkmasaydı Emre Belözoğlu da muhtemelen benzer şekilde atılırdı.
>> Daum sakatlanan Emre’nin yerine yeni oyuncu sokmakta geciktiği için mi Fink boş kaldı ve golü attı? Bilmiyorum. Bildiğim şu: 1-0 geriye düştüysen Emre çıkarken oyuna girecek adam Vederson değildir. O anda hızlı düşünüp hücumcu sokarsın. Bir şey daha biliyorum: 2-0 geriye düştüysen hücumcu sokmak için 10 dakika beklemezsin. Teknik direktörün şoka girme hakkı yoktur. Üç dakikada iki gol yiyen takım sadece kenardan sert bir müdahale ile kendine gelebilirdi. Daum bunu yapmadı. Oyuncuların şaşkın tavuklar gibi dolaşmasını izledi.
>> Kurtarıcı Semih acaba fazla mı “öngörülebilir” oynuyor? Yapabilecekleri ezberlenmiş ve rakipleri tarafından her türlü önlem alınmış olabilir mi?
>> Daum, Andre Santos’a hak ettiğinden fazla güveniyor. Temposuz ve fazla çıtkırıldım bir oyuncu. Sol kanadın diğer adamı Roberto Carlos ise (giderayak?) iyi bir maç çıkardı. Şutları çok tehlikeliydi ama sis yüzünden anlaşılamadı.
>> Maçı TV’den anlatan Melih Şendil “Rüştü için ilginç bir maç” dedi. Öyle mi gerçekten? 2007’de transfer oldu Beşiktaş’a ve bu yeni takımıyla çıktığı beşinci Fenerbahçe maçıydı. Bu akşam sadece Mehmet Topuz açısından “ilginç” olabilirdi. Ama Beşiktaş taraftarı ona beklenenden çok daha yumuşak davrandı, sadece oyundan çıkarken ıslıkladı.
>> Fırat Aydınus genel olarak iyiydi. Fenerbahçe’nin bir penaltısını atlamış olabilir, ben başka bir şey söyleyeceğim. Taraftarın ya da futbolcuların tepki gösterdiği pozisyonları sakin ve güler yüzlü bir şekilde anlatıyor, farkında mısınız? Yani her yöneticinin olması gerektiği gibi şeffaf ve açık bir tarza sahip. “Ben yaptım oldu” diye işin içinden çıkmıyor. Yazıyı toplumsal mesajla bitirelim: Böyle politikacı ve bürokrat istiyoruz.