Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, aylardan Temmuz imiş. Çok sıcak, çok sarı ve çok uzunmuş. Uzak ülkelerden birinde Temmuz sıcağına dayanmaya çalışan iki komşu varmış.
Komşulardan biri kalburüstü imiş. Hani, kentin önde gelenlerinden dediklerimizden...
Keten örtülü masada iftar açarmış. Diğer komşu, kendi yağı ile kavrulurmuş. Örtüsü yoksa, kâğıt serermiş sofrasına. Keten örtülü masanın, kumaş giydirilmiş sandalyeleri varmış. Masanın etrafı hep dolu olurmuş. Yer bulamayanlar, çok üzülürmüş.
Kağıt sofrada oturanların sofrası da kalabalıkmış. Eş, dost, akraba işte. Hepsi kendi çıkınını açar, ortaya serer, hep beraber yermiş. Bir gün, ezan okunduğunda, daha ilk yudum su içilmeden kıyamet kopmuş.
Sanki gökten ejderhalar inmiş. Alevleri su, kulakları gazmış. İlk gördükleri kalabalığın üstünde uçup sularını içmiş, masadaki kağıt örtüleri yırtmış, yerleri ıslatmışlar. Eş, dost, akrabanın ilk yudum suyu boğazında düğüm olmuş.
Bilgimiz, görgümüz, geleneğimiz; iftarını açamamış komşumuzu masamıza davet etmektir. Sofraya beraber oturmak, dostça kalkmaktır. Gelgelelim, yaz ekstra sıcakmış. Sanki ejderhalar dünyadaki tüm suları almış da ağızlarından tüm alevleri kente salmışlar gibi.
Onlar geldikleri gibi uçup gidince kent yine sakin bir yer olmuş. Ama daha iyi bir yer olmamış. Çünkü komşular ‘ayrı ayrı’ iftar yapmaya devam etmişler. Kimi dua kabul olmuş, kimi dua olmamış. Ta ki masalar birleşene dek, o ilk yudum suyun ferahlığı bir daha hissedilmemiş.
Bunun adı masal. Anlatıcının hayal gücünün ürünü...
Öyle ise şöyle bitirelim; “Hem yerdedir, hem gökte o sofra, herkes beraber otura...”
İnşallah seneye Ramazana... Herkesin bayramı ‘şeker gibi’ geçsin, memlekete barış ve huzur getirsin.
EMİNÖNÜ
‘Bayram öncesi memleketi en çok hangi semt tanımlar?’ diye sorarsanız, yanıtım Eminönü’ olur. Bu kadar çok insanı, bir arada bulabileceğiniz başka bir yer yoktur ülkede.
Bayram alışverişi yapan bir sürü insan, daracık sokaklarda yürür/koşar vaziyette, iş halletmeye çalışır. Tencereden tavaya, taze balıktan şekere, pasta süslemesinden incik boncuğa dek her şeyi bulabileceğiniz Eminönü’nün bir benzerini, gezdiğim ülkelerde görmedim.
Bir elma soyma aletine, hayran hayran bakarken yakalayabiliyorsunuz kendinizi mesala. Hem soyuyor, hem dilimliyor üstelik! “Alsam mı?” diye düşünüyorsunuz. Aklınızdan sıra sıra elmalı turtalar geçiyor.
Veya vişne çekirdeği çıkarma makinesi yakalıyor gözünüzü! Tam da vişne mevsimi! Kavanoz kavanoz kıvamlı vişne reçeli dizmişsiniz mutfağın camına! Dışarıda yağmur yağarken tereyağlı kızarmış ekmeğe akıtıyorsunuz kaşıktan!
“Oy anam, babam; şurada gördüğüm binlerce çeşit lokumu, şu kokusunu duyduğum taze kahvenin yanına katarım da ne güzel ikram ederim” derken, bir bakmışsınız eliniz kolunuz dolmuş!
Bir AVM’de asla bulamayacağınız bir şey hediye ediyor Eminönü insana: Gezerken hayal kurma, mutlu olma ayrıcalığı. Yorgun ama hayat sevinciniz yenilenmiş olarak çıkıyorsunuz oradan.
Üstelik, kim bilir ne zaman vakit bulup elmalı turta yapacağınızı, kavanoz kavanoz reçel kaynatabileceğinizi aklınıza bile getirmeden...
Şimdilerde bir ‘yaşam koçu’ hikayesi var ya, boşverin öyle şeyleri. Bir gün Eminönü’ne, bir gün Kuzguncuk’ a kaçın. Gezin, görün, koklayın, hissedin yaşamı. Göreceksiniz, her şey daha güzel olacak.
Öneriyorum...
Bir şehri gezecekseniz ama nerede ne yeneceğini bilmiyorsanız, artık bu işlere bakan bir blog var: www. harbiyiyorum.com Üstelik, ister aradığınız lakerda olsun, ister küşneme, ister menengiç kahvesi!
Başlıklar üzerinden, çeşitli video ve yorumlar ile... Bir nev’i yeme içme külliyatı. Hem de Iphone, Youtube, Twitter ve Facebook gibi mecraların hepsinde var.
Kitap: Ercan Kesal’ın ‘Peri Gazozu’ eseri, yazıları gibi, kendi gibi bir kitap. Yeryüzünün en alçakgönüllü ve insanca olan tüm özelliklerini toplamış, yaşamı süzmüş, gün ışığının hüzmesini, ay ışının hüznünü, tümünü, birlikte ve ayrı ayrı okuyucuya aktaran bir kitap. Okumalı. Birkaç kez hem de...
Film: Diyelim ki evde bir ‘film izleme’ akşamı yapmak istedi canınız. Yanınızda sevdiğiniz, çayınız, kekiniz veya şarabınız, peyniriniz... Tepede hafif hafif dönen bir tavan vantilatörü...
Ayağınızın altında kediniz... Aradığınız film bir Edward Norton filmi olmalı: ‘American History X’, ‘Sihirbaz’ veya ‘Moon Rise Kingdom’ veya ‘The Veil’... Her beğeniye göre bir film var. Beğeneceksiniz.
(10.08.2013 tarihli Cumartesi Postası ekinden alınmıştır.)