Kitabın ismini görür görmez işi gücü bırakıp okumaya başladım.
Bitirmeden de elimden bırakmadım.
Kitabın adı: Hepsini istiyorum hemen istiyorum.
Sanki benim için yazılmış!
Sabırsız, sınır ihlali yapan, dürtüsel ve ayrıcalık arayışı olan insanların neler yaşadıklarını ve nasıl zorluklara sebep olduklarını yakinen biliyorum. Ama bu özelliklerin ‘özgürlük ihtiyacı’ ile bağını öğrenmek hayli ufuk açıcı oldu.
Psikiyatr Alp Karaosmanoğlu ile buluştuk ve kitabın ana sorusuyla başladık: Niye bazılarımız sıradan bir insan olmaktan ölesiye korkuyor?
Engellenmek, mecbur bırakılmak veya günlük yaşamın rutinine katlanmak bazılarımız için niçin bu kadar zor? Niye bazılarımız sıradan bir insan olmaktan çok korkuyor ve sürekli kendini ayrıcalıklı duruma getirmeye çabalıyor?
Şimdiye kadar ayrıcalık arama, büyüklenme, dürtüsellik, erteleme, sadakatsizlik, geç kalma, madde kötüye kullanımı, bağımlılıklar, düzenli spor yapamama gibi sorunların temelinde sınırları öğrenme konusundaki bir eksikliğin yattığını düşünüyorduk. Ancak araştırmalar ve klinik gözlemler sonucunda sınırları öğrenme konusundaki isteksizliğin altında yatan başka bir kavram olduğunu bulduk: Mecbur bırakılmaya karşı aşırı bir hassasiyet.
Yani başka bir deyişle ‘özgürlüğünü kaybetme konusunda aşırı hassasiyet’ diyebilir miyiz?
Evet. Nasıl ki bazı kişiler fobi derecesinde sağlığını kaybetme endişesi taşıyor, bazı kişiler de özgürlüğünü kaybetme konusunda benzer bir hassasiyet gösteriyor. Sıradan biri olmazsanız engellemelerden muaf tutulursunuz. Ayrıcalık kazanmak için geliştirilen bilinçdışı çabaları yoğun olarak narsistik kişiliklerde görürüz.
Kişideki özgürlük ihtiyacının doğalın üstünde olduğunu nereden anlayacağız?
Maslow’un ihtiyaçlar piramidini biliyorsunuz. Önce fizyolojik ihtiyaçlar vardır yani doymak, barınmak, uyku, cinsellik gibi… Daha sonra güvenlik; yani bir önceki basamaktaki ihtiyaçların düzenli tatmin edileceğini bilmek. Bir üst basamakta sevgi ve ait olma. Sonra saygı. Bu ihtiyaçların tatminiyle kişi artık kendini gerçekleştirmeye başlar. Maslow yıllar sonra bu piramide ‘üst ihtiyaçlar’ kategorisini ekledi. Üst ihtiyaçlarda gerçeklik, estetik, adalet, iyilik, dürüstlük gibi kavramlar var.
Ve siz de bu araştırmayla birlikte piramide ‘özgürlük’ basamağını ekliyorsunuz, doğru mu?
Maslow, özgürlüğü ‘saygı’ alanı altında işliyor. Ama biz bu alanı ayırıyoruz. Çünkü sağlıklı bir özgürlük ihtiyacı ile özgürlüğünü kaybetme konusunda aşırı hassasiyet arasında fark var. Sağlıklı özgürlük ihtiyacı olan insan yetkinliği ile uyumlu sorumluluklar alabilir. Temelde özgür olduğunu hisseder ama gerekli zamanlarda bundan belli bir süre için vazgeçebilir.
Diğer tip kişiliğin ihtiyaç duyduğu özgürlüğü nasıl tanımlayabiliriz?
Özgürlüğün en uç tanımı ile yani şöyle: İstediği şeyi, istediği zaman, istediği yerde, istediği kişiyle, kimsenin etkisinde kalmadan, istediği kadar yapabilme ihtiyacı… Bu kişiler için gündelik yaşamın normal zorundalıkları bile büyük tehdittir. Özgürlüklerine bir daha kavuşamayacaklarını hissederek uyum bozucu davranışlar gösterebilirler ya da özgürlüklerini garanti altına alabilmek için hayatları boyunca ayrıcalıklı pozisyonlara gelebilmek için yoğun çaba harcarlar.
Peki, ayrıcalıklı duruma gelen biri bu tip bir özgürlüğü nasıl edinmiş oluyor? Örnekle anlatırsanız daha iyi kavrayacağımızı düşünüyorum.
Aşırı alkol alan bir komşunuz olduğunu varsayalım. Her akşam eve gelirken onu bir şişe içkiyle görüyorsunuz. Onun hakkında ne hissedersiniz? Ona ya öfkelenirsiniz ya da onun için üzülürsünüz. Şimdi o komşunuzun Nobel ödüllü bir bilim insanı ya da yazar olduğunu öğrendiğinizi düşünün…
Bu durum ilgimi çeker.
İşte bu… Yüksek başarılar ve statü, yüksek seviyede haz veren etkinliklere hem kişinin kendi gözünde hem de başkalarının gözünde kabul sağlar. Komşunuz sizin gözünüzde özgürlüğünü kazandı çünkü bağımlılığı başka bir anlam kazandı. “Bu kadar üretmek için bunu yapması gerekiyor olabilir” dediniz. Sıradan olmayan biri başarıları nedeniyle zaten toplumdan gereken izni almış olduğu için istediği gibi yaşayabilir. Anlamsal olarak bağımlılıklar ve yüksek başarılar birbirini aklayabilir.
Fakat onun bu ayrıcalık arayışı aynı zamanda onun kapasitesini tam kullanmasını ve Nobel ödüllü bir bilim insanı olmasını da sağlamış. Tam olarak zararlı bir özellik olduğunu söyleyemeyiz, değil mi?
Şemalarımıza göre davranırız. Kişi yüksek hedefleriyle de kısa vadeli dürtüleriyle de aynı duyguya varabilir. Hazzı garantilemeyi önceleyen bir şema dürtüsel çıkışlarla hemen elde edilmelidir. Ayrıca yüksek standartlar ve statü arayıcılık ile de haz garanti altına alınıp savunulabilir duruma gelir.
Dünyaca ünlü kişilerin, rock star’ların ya da büyük sanatçıların alkol ve uyuşturucu bağımlılığına yatkınlığı da böyle açıklanabilir o zaman…
Evet, ayrıca şunu da göz önünde bulundurmalıyız: Bir kişilik özelliği farklı koşullarda farklı sonuçlar verir. Mesela Western filmlerini bilirsiniz; kasaba halkı soyguncu çetelerden bıkar ve kendilerine bir silahşör, kahraman arar. İyi dövüşen, hızlı silah çeken, uyanık ve seri karakter, soygun çetesini alt eder ve kasabaya adaleti getirir. Ancak o zaman başka bir sorun ortaya çıkar. Kahramanımız adalet ve bolluk içindeyken sık sık kavga çıkaran bir alkol bağımlısı haline gelir. Kaos döneminde hayatta kalmasını ve düşmanlarını alt etmesini sağlayan özellikleri onun barış dönemine uyumunu güçleştirir.
UNUTULMUŞ BİR TEHLİKE: KÖLELİK
İnsanın her ihtiyacının evrimsel bir sebebi vardır. Peki, özgürlük ihtiyacının evrimsel alt yapısı ne olabilir?
Evet, diğer alanlardaki ihtiyaçlarımıza baktığımızda türün devamlılığına da hizmet ettiklerini görürüz. Sevgi ihtiyacı üremeye, saygı ihtiyacı araç ve hizmet üretmeye, güven ihtiyacı tehlikelerden uzak ortam yaratmaya neden oluyor. Eşe sadakati zorlaştıran, hazzı ön plana alarak görevlerimizi ertelemeye neden olan dürtüler hangi evrimsel tehdide karşı gelişmiş olabilir? Unutuluş bir tehlikeye karşı… Kölelik.
Bu çok ilgi çekici bir hipotez!
Özgürlük ihtiyacı, bize çok uzun yıllar kölelik yüzünden sıkıntı çekmiş atalarımızdan miras kalmış olabilir. Ölüm veya hastalık gibi geçmişte herkesin başına gelebilecek bir tehdit olan köleliğe karşı insanın ruhsal mekanizmalar geliştirmiş olabileceğini düşünüyoruz. Bugün herhangi bir şeye mecbur bırakıldığımızda, mesela bankada sıra beklerken yaşadığımız sıkıntının seviyesi, 10 dakikalık bir bekleme sıkıntısına değil de hayatı boyunca zorla çalıştırılacağı kampa götürülen bir esirin sıkıntı seviyesine denk düşebilir.
Yani bu aslında bir koruma mekanizması, öyle değil mi?
Evet, beden ve ruh için katlanılması çok zor olan kölelik veya esirlik deneyimlerine karşı sinir sistemimizin geliştirdiği evrimsel bir tür koruma mekanizması. Ama çoğunlukla işe yaramaktan çok zarar veriyor çünkü sürekli özgürlük arayışı sabırsızlığa ve dürtüselliğe neden oluyor. Böylece sürekli ayrıcalık arayan, üstün olduğunu kanıtlamaya çalışan, engellenmeye dayanamayan kişi sabır gerektiren kazançlardan mahrum kalmış oluyor.
Çözüm ne? Özgürlüğü nasıl doğru öğreneceğiz?
Sınırsız özgürlük isteyen yanımızı küçük bir çocuk olarak kabul eder ve onu yeniden büyütmeye çalışırız. İçimizdeki küçük çocuk, özgürlüğün o kadar da kolay kaybolmadığını anladığında sabretmeyi öğrenmeye başlar.