"İnsan 7'sinde neyse 70'inde de odur" mu dediniz? Hayır! Değişim mümkün! "Nasıl?" diyenleri buraya alalım.
Ahu Birlik 1981 Ankara doğumlu. Çocukluğundan beri pek çok okul ve şehir değiştirmiş. Kendi deyimiyle, çocukluğu, aile hayatı ve ilişkileri hep debdebeliymiş; “Kendimi bildim bileli otoriteye, normlara, kural ve dogmalara uyumsuz, hassas hisseden, çok yönlü, içe dönük bir çocuktum. İçimde derinden bir arayış, ait hissetmeme, sorgulama, sızı, kayıp, boşluk, eksiklik, yalnızlık hissi vardı.”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV lisans ve Kültürel İncelemeler yüksek lisanslarından mezun olup farklı farklı mesleklerde dolanmış. 2012 sonbaharında her şey ‘normal’ görünürken bir kriz patlak vermiş.
O dönemi şöyle anlatıyor:
“Görünürde sağlığım yerindeydi, iyi bir eğitimim, işim, param, arkadaşlarım, ailem, genel geçer çıtanın üstünde bir yaşantım vardı ama damlalar ben fark edemeden bardağı taşırmış. Ciddi bir varoluş krizine girdim. Bu daha önce yaşadığım bir şeye benzemiyordu, tanımlayamıyor, haliyle çözümü de bulamıyordum. Tüm realite halısı, mana olarak ayağımın altından çekildi, hayata inancımı yitirdim…
Elimi attığım hiçbir şeyin işe yaramadığı bir karanlıkta kayıptım ve o sıra son bir umutla her şeyi denemeye, derin okumalar yapmaya, zihin ve enerji konusunda eğitim almaya başladım. Değişimim böylece başladı.”
Şu an Bodrum’da yaşıyor ve Bodrum Şifa Sanatları Atölyesi’nde eğitmenlik ve rehberlik yapıyor. Değişmenin mümkün olduğunu ve değişimin bir formülü olduğunu söylüyor. Sözlerine kulak vermekte fayda var. Söz Ahu Birlik’te.
İnsanın değişmesi gerçekten düşünüldüğü kadar zor mu?
İnsan bir alışkanlık makinesi. Duyguları, düşünceleri, bedeni, tüm yaşamı... Acı ya da tatlı bu kayıtlara et kemik kadar bağımlıyız ve onları ölümüne korumadayız. Değişim, zihin için ölüm demek… Bildiğiniz ‘ben’in ölümü -ki bu ‘ben’ çirkin bile olsa değişimi göze almak ve başarmak çok çok nadirdir. O yüzden değişim güzellikle, kolaylıkla gelmez kimseye.
Çok hızlı başladık. Öncelikle ‘kayıtlar’ derken ne demek istediğinizi biraz açıklayın.
Kayıtlar, zihnimizde bulunan geçmişin tamamıdır. Annenizin söyledikleri, babanızın anlattıkları, okulda öğrendikleriniz, dışarıdan gelen her şey ama sizin özünüz değil… Doğduğunuzdan bu yana süregelen, 7-24 çalışan, bir olduğunuz parçalarınızı bırakmak öyle pozitif düşünceyle, iki meditasyonla, üç seminerle bugünden yarına olabilecek bir şey değil, bunu beklemeyin. Değişmek, oldukça fazla enerji, farkındalık, sabır, süreklilik, inanç ve çaba ister. Zordur ama değer mi dersen… Hem de nasıl!
FORMÜL NET: TEKRARLANAN YERLEŞİR TEKRARLANMAYAN SİLİNİR
Yöntemi ne?
Çok basit, net bir formül söyleyeceğim: Tekrarlanan şeyler yerleşir, tekrarlanmayan silinir. Öz yıkım ya da öz yaratımda en temel işlevdir bu. Tekrar ve süreklilik, ustalaşmak için temeldir. Tekrarladığımız her şey bir enerji alanı yaratır ve zamanla bu kendine bir form, kimlik oluşturur. Düşüncelerde, duygularda, eylemlerde, günlük rutinlerde neleri, nasıl tekrarlıyorsunuz? Fark edin, izleyin. Ustalaşmak istemediğiniz şeyleri tekrarlamaktan vazgeçin. Geliştirmek istediğiniz şeylerde tekrar sayısını artırın.
Bu çalışmaya başlarken kendimize sormamız gereken soru ne olmalı?
Ben neyi, neden istiyorum?
İstediğim sonuca uygun davranıyor muyum?
Neyi tekrarlamam ve neyi tekrarı bırakmam gerekiyor?
Çalışmaya başladığınızda üçüncü gün su koymayın. Başlangıçta zor görünür ama bu bile inanca değil, tekrara bağlıdır. Alışkanlıklarınız siz değilsiniz; onları değiştirebilirsiniz. Dilerseniz kendinizi bir deney numunesi olarak ele alın. Ne yaparsanız yapın tadını çıkartın; bu size acı veriyor bile olsa tadını çıkartın.
Tekrar etmek ne zaman alışkanlık oluşturur? Söylenildiği gibi 21 günde mi?
Hayır, 20 yıllık kemikleşmiş bir davranışı 20 günde kıramazsınız. Ustalaşmak istemeyip de yine tekrarladığınız şeyleri düşünün; mesela öfke ile tepki vermek ya da başınıza gelenleri kurban psikolojisiyle ele almak… Bunlar da alışkanlık… Farkında olmazsanız tabii ki tekrarlar kazanır. Bilinciniz hep direksiyonda olmalı.
KAFANIN İÇİNDE KONUŞUP DURAN SES, SEN DEĞİLSİN
Değişmek için tepkilerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Bunun için de hep bilinçli davranmamız, alışkanlıkla verdiğimiz otomatik tepkilerimizi devreden çıkarmamız lazım. Zor olan bu. Bu yüzden mi insan değişemez sanılıyor?
Çünkü aslında insan değişmek istemiyor. Konfor alanı, hali hazırda bilinen, daha güvenli, daha kolay geliyor. Kendini sabote etmeye ve yanılsamaların uyuşturmasına tutunmak her zaman değişime cesaret etmekten çok daha maliyetsiz görünür.
Bizi bu kolaycılığa sevk eden, değişmemize engel olan nedir?
Zihin! Zihin, insanlık paket programında yanlış ya da eksik anlayıp haliyle de yönetemediğimiz çok değerli, taşıyıcı bir cevher. Sorun, biz zihin ile özdeşleştiğimizde ortaya çıkıyor.
Yani sorun, kendimizi zihnimiz sandığımızda mı ortaya çıkıyor?
Evet. Oysa biz zihnimizden ibaret değiliz. Zihnimiz, bizim kayıtlarımız. Bize öğretilen yanlış ve doğru, yaşadığımız iyi ve kötü her şey. Yani kafanın içinde konuşup duran ses. O sen değilsin. Zihnin içinde inanç, fikir, düşünce, duygu, alışkanlıklar gibi çok güçlü, köklü, bize öğretilen, içselleştirdiğimiz, otomatiğe bağlayan şablonlarımız var. İnsan ‘ben buyum tamam’ diyor. Kendini ve ötekileri zihinden aldığı referanslarla belirliyor. Size bir tanım, aidiyet veriyor. Bu, bir noktaya kadar gerekli ve kişiyi geliştiriyor ama bunlar tekamül ve değişim söz konusu olduğunda ayağınıza dolanıyor. Haliyle değişim dediğimiz şey, zihin için, ‘ben’ için bir ölüm! Şimdi değişimin neden bu kadar zor olduğunu ve istenmediğini anlayabiliriz.
İÇSEL SESİNİZ ENERJİNİZİ EMER
‘Kafanın içinde konuşup duran ses’ dediniz. O sesi susturmanın bir yolu var mı? İçsel sesiniz; zihninizde konuşup duran o sestir. Genelde, neredeyse hep negatif konuşur, susturulması zordur. Enerjinizi en çok emen şeylerden biridir içsel monologlar. “Ben şöyle düşünüyorum, ben şöyle hissediyorum, ben şöyle yapıyorum” demekten vazgeçin. Öncelikle konuşmayı fark edin, onu izleyin. Kendi kafanızda konuşup duran sesin söylediklerini izlemeye başladığınızda çok hayret edeceksiniz. Onun dediklerini duyun ve sonra onu kale almaktan vazgeçin. Meditasyon, konsantrasyon, resim çizme, an’da kalmaya çaba gösterme onu sessizleştirmenin yollarındandır.
Bu bilgilerin, uygulanan pratiklerin hiçbirine ulaşamayan ya da kullanmayan kişilere tavsiye edebileceğiniz bir şey var mı?
Gerçekten ama gerçekten doğaya çıkın! Doğa, dört dörtlük bir eğitmen, bir yoldaş ve hakiki bir dönüştürücüdür. Doğayı, doğanızı izleyin, dinleyin, paylaşın, o size her şeyi öğretir. İnsanın potansiyelini, gerçek doğasını, ruhunu, anlam ve amacını bu dünyada ışıtamadan sözde sorunlarla gelip gitmesinden daha trajik bir şey olamaz ve negatif iç sesi fark etmezsek olan ne yazık ki bu… Hakim olmazsanız hakim olurlar. Hepimizin olabildiğince uyanması dileğiyle!
NASIL DEĞİŞEBİLİRİZ?
Önce değişimi tetikleyecek unsurların bir doygunluğa erişmesi gerek. Yani zihin perdesinde bir yırtık, bir ihtiyaç, bir arzu olması, sorgulamaların başlaması lazım. Değişmemekle yaşadığınız acının değişmekten korktuğunuz illüzyonunun üstüne çıkması gerekiyor, sonra fitil ateşleniyor.
Değişimi nasıl kolaylaştırabiliriz?
Yardım alın, kimse bu yolu tek başına yürümek zorunda değil.
Uğraştığınız şeyin doğasını, amacınızı, kaynaklarınızı, çalıştığınız şeyin nedenini, nasılın bilmeniz çok değerli. Bilgiyi edinin, öğrenmeye zaman ayırın.
Bilginin kullanımı daha da önemli; güvenilir, pratik ve araçların desteği hayati. Bu, enerji şifa çalışmalarından, meditasyona kadar uzanan bol seçenekli bir alan.
Küçük adımlarla ama durmadan ve dikkat dağıtıcılardan uzak durarak ilerleyin.
Belli şeyleri azaltın, bazılarını çoğaltın, alışkanlıklarınız üzerinde gözlemleme ve değiştirme pratikleri yapın.
Pozitife, fırsatlara, olanaklara odaklanın. Değişimi merak edin, çağırın, kucaklayın, kalbinizi açık tutun. Adabıyla vedalaşmayı bilin.
Güven, kabul, açıklık, sabır, cesaret, güç, şefkat gibi değerleri mutlaka geliştirin. Zihnin ötesindeki kendinize sadık kalın. Sadece beden, zihin ya da duygularınızdan ibaret olmadığınızı anlayın.
Bilinçaltına mutlaka çalışın.