Bireysel olarak ilgilenelim ya da ilgilenmeyelim, sonucu merak edelim veya etmeyelim hiç fark etmiyor; tüm dünya 5 Kasım Salı günü yapılacak olan Amerika Birleşik Devletleri seçimlerini konuşuyor.
ABD’li seçmenler Cumhuriyetçi aday Donald Trump ile Demokrat Kamala Harris arasında bir tercih yapacak. Kimin kazanacağı, önümüzdeki dört yıl boyunca dünya üzerinde izlenecek politikalar üzerinde belirleyici rol oynayacak.
Süreci hep birlikte izleyip göreceğiz ama benim söz etmek istediğim konu biraz farklı. Bu seçimleri, bağış konusu üzerinden ele almak istiyorum bugün.
ABD Federal Seçim Komisyonu’na göre bireyler, bir adayın komitesine en fazla 3 bin 300 dolar; eyalet, bölge ve yerel parti komitelerine her bir seçimde toplam 10 bin dolar; ulusal parti komitelerine ise 41 bin 300 dolar bağış yapabiliyor.
Öte yandan, “Siyasi Eylem Komitesi (PAC)” denilen komiteler aracılığıyla kurumlar, sendikalar ve diğer organizasyonlar, destekledikleri adaya daha yüksek bağışlarda bulunabiliyor.
Mesela Tesla ve X’in sahibi Elon Musk, Trump’a 132 milyon dolar bağış aktarırken, bir diğer milyarder Bill Gates, Harris’e en az 50 milyon dolar bağış yaptı.
Buraya kadar her şey normal, her şey kitaba uygundu, ta ki Elon Musk sınırları zorlayana kadar. Musk, kazanan adayı belirleyecek kritik öneme sahip eyaletlerde, Trump’ı destekleyen “America PAC” kampanyasını imzalayanlar arasından her gün seçilecek kişiye 1 milyon dolar vereceğini açıklayıp ödülleri dağıtmaya başladı. Ama adalet de boş durmadı. Philadelphia eyaletinden bir yargıç, Elon Musk da dahil olmak üzere tüm “America PAC” üyelerine dava açtı... Philadelphia Bölge Savcılığı da yapılan çekilişi, imzacı seçmenlerin kişisel verilerini paylaşmaya ikna eden “yasadışı bir piyango” olarak nitelendirdi.
Seçimlere çok az bir zaman kala yaşanan bu tartışma seçimlere kadar sonuçlanır mı, çıkacak sonuç yaratılan etkiyi telafi eder mi bilemiyorum ama siyasetçilere ve siyasi partilere yapılacak her türlü bağışın sağlam kurallara bağlanması gerektiğine inanıyorum. Şeffaflığı da bu sürecin olmazsa olmazı olarak görüyorum.
BİR BOĞAZ MASALI
Turizm ve gastronomi Türkiye’nin yumuşak gücü. Ancak sahip olduğumuz potansiyelin sadece küçük bir bölümünü değerlendirebiliyoruz.
Oysa doğal güzelliklerimizi, tarihsel zenginliklerimizi ve mutfak kültürümüzü eşsiz konaklama tesisleriyle destekleyebilsek önümüz çok açık.
Bu hafta, tam da tarif ettiğim türden bir tesisi resmi açılışından önce gezip görme fırsatı buldum. Yeri İstanbul Çengelköy, adresi ise Vakko Hotel & Residence Sumahan Bosphorus.
Şahsen Vakko gibi köklü bir moda markasının, turizm alanında yatırım yapmasını, sektör standartlarının yükseltilmesi açısından son derece değerli buluyorum.
İstanbul Boğazı’nın en güzel noktalarından birinde, mimar Pierre Boucler’in zarif çizgileri ve Vakko’nun imza niteliğindeki tecrübesini taşıyacak olan Vakko Hotel&Residence Sumahan Bosphorus’un hem hizmet kalitesi hem de gastronomi alanındaki deneyimi ile fark yaratacağından ve ülkemizin tanıtımında önemli rol oynayacağından da eminim.
Ortaya koyduğu iddialı vizyondan dolayı başarılı iş insanı Cem Hakko’yu tebrik ediyorum.