Yaklaşık 4.5 milyar yaşında ve 510 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip yaşlı, yorgun mavi bir kürenin üzerinde yaşıyoruz hep birlikte... Adına Dünya dediğimiz ve bilinen tek yaşama sahip gezegen burası. Dünya nüfusu 1600 yılında sadece 600 milyondu ama çevresel sorunlar hariç o dönemde de çok sayıda problemi vardı. Salgın hastalıklar, kıtlıklar insanoğlunun başına büyük dertler açıyordu.
Sanayi, teknoloji, tıp ve diğer bilim alanlarında yaşanan gelişmelerle birlikte ölümler azalmaya, refah artmaya başlayınca nüfus da hızlı bir artışa geçti. Nüfus 1804’te 1 milyara, 1927’de 2 milyara, 1961’de 3 milyara, 1971’de 4 milyara, 1987’de 5 milyara ulaştı. 1999’da 6 milyar, 2011’de ise 7 milyar oldu. Tarih yaprakları 15 Kasım 2022’yi gösterdiğinde ise 8 milyarı aştı. Bu yazıyı kaleme aldığım 18 Kasım gününde ise nüfusumuza 600 binden fazla yeni birey eklenmişti.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan tahminlere göre, artış oranında yaşanan düşüşe paralel olarak dünya nüfusu 2030’da 8.5 milyar, 2050’de 9.7 milyar, 2080’de de 10.4 milyara ulaşacak. İyi de Dünya’nın kaynakları bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilecek mi? Artan nüfusun özellikle alt orta ve düşük gelir düzeyi ülkelerde görülmesi, zaten bozuk olan gelir dağılımını, gıdaya ve sağlık hizmetlerine ulaşma sorunlarını nasıl etkileyecek? İnsanlık bu sorunlara nasıl çözümler üretebilecek?
Ne yazık ki ne bireylerin ne devletlerin ne de uluslararası örgütlerin bu sorulara verebildiği net yanıtlar bulunmuyor. Bu konuda en iyi çalışan sektör, başta Hollywood olmak üzere sinema ve dizi sektörü... Her yeni gün geleceği anlatan birbirinden kaotik yapımlar beyazperdede veya ekranlarda baş gösteriyor. İnsanoğluna da onları izleyip gelecek adına daha da karamsar olmak düşüyor. Sanırım bir süre daha bunlara maruz kalacağız... Ta ki sorumlular herkese yaşam hakkı sunan yeni bir düzen için kolları sıvayana kadar...
YENİ SENDROMUMUZ
Gün geçmiyor ki ofis çalışanları yeni bir sendromla karşı karşıya kalmasın... Pazartesi sendromu ve sessiz istifadan sonra ofis çalışanlarının yaşadığı yeni uyumsuzluğun adı “Sosyal Jet Lag!” Bu kavram, çalışma günleri ile izin günlerindeki uyku saatlerinin farklı olması nedeniyle biyolojik saatin bozulması anlamına geliyormuş.
Hafta sonları, sanki pazartesi hiç gelmeyecekmiş gibi yoğun yaşayan beyaz yakalılar, hafta içi kolay kolay kendine gelemiyor ve sürekli uykusuzluk çekiyormuş. Ve ABD’de yapılan söz konusu araştırmaya göre, yetişkinlerin neredeyse yüzde 50’si bu sendromu yaşıyormuş. Ne yazık ki bu sendromun reçeteli bir çözümü yok. Tek çözüm, mutlu ve huzurlu bir hayatın da anahtarı olan bir kelimede gizli: Denge... Bu dengeyi kurmak da insanın kendisine düşüyor. Elden, “Herkese ve hepimize kola gelsin” demekten başka bir şey de gelmiyor.
NASIL BİR EKONOMİ?
Ekonomi basınının amiral gemisi Dünya yeni bir sefere çıkıyor. Malum; Nezih Demirkent’in yarattığı bu güçlü marka, bir süredir gazeteci kökenli isimlerin liderliğinde ve çalışanlarının ortaklığında yoluna devam ediyordu. Ancak isim hakkı konusunda yaşanan bazı problemler değişimi zorunlu kıldı. Dünya, yarından itibaren “Nasıl Bir Ekonomi” adı altında, mevcut kadrosu, yenilenen yüzü ve alışılageldik habercilik çizgisi ile yoluna devam edecek. Günümüzde özellikle yazılı basının yaşadığı sorunlara mesleğin içinden gelen isimlerle çözüm üretmek için çalışan “Nasıl Bir Ekonomi” ekibine başarılar diliyorum. Yolunuz açık, kaleminiz keskin olsun.