Yeni yılın ilk doğal afetini yaşayan ülke Japonya oldu. Ülkenin batısında meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki depremde, ben bu satırları kaleme aldığım ana kadar 92 kişi hayatını kaybetmişti. Ölü sayısının ise 100 civarında kalacağı belirtilmişti.
Nasıl oluyor da 2020 yılında, merkez üssü Yunanistan’ın Sisam açıkları olan 6.6 büyüklüğündeki depremde İzmir’de 117 kişi ölürken, Japonya çok daha şiddetli bir depremde daha az kayıp verebiliyor?
Ya da daha yakın tarihli bir örnekle, Japonya ile neredeyse denk büyüklükteki Kahramanmaraş merkezli depremlerde 11 kentte yıkım görülebiliyor ve resmi verilere göre 50 bini aşkın insanımız hayatını kaybedebiliyor?
Bu soruların cevabını az çok hepimiz biliyoruz aslında... Deprem uzmanlarının da sık sık ifade ettiği gibi can kaybının en büyük sorumlusu depremin şiddeti değil binaların çürüklüğü...
Japonya’da her yıl ortalama bin 500 deprem oluyor. Son 20 yılda 6 ve üzeri büyüklükteki deprem sayısı 28. Ayrıca, neredeyse her depremden sonra tsunami görülüyor Japonya’da.
Üstelik Japonya’nın önemli bölümünde zemin bina yapmak için pek de uygun şartlara sahip değil. Bunu 70-80 metre derine inan kazıklar çakarak aşıyorlar. Binaları depremle uyumlu bir ritimle sallanacak şekilde inşa ediyorlar. Ev içlerinde yer alan ve tehlike yaratabilecek tüm eşyalar sabitleniyor. Geliştirdikleri erken uyarı sistemi sayesinde elektrik, doğalgaz gibi risk içeren kaynaklar depremden 15 saniye önce kesiliyor. Şayet Japonya’daki depremin görüntülerine denk geldiyseniz kimsenin panik yaşamadığına da tanık olmuşsunuzdur.
Çünkü 7’den 77’ye herkes deprem anında ve sonrasında ne yapacağını biliyor.
Ülkenin her köşesinde düzenli olarak göstermelik değil gerçek tatbikatlar yapılıyor. Herkes tatbikatları ciddiye alıyor.
Tüm bu önlemlere ek olarak, Japonya’daki en şiddetli depremde bile hiçbir bina, Adıyaman’daki İsias Hotel, Kahramanmaraş’taki Ebrar Sitesi veya Hatay’daki Rönesans Residence gibi tuzla buz olmuyor.
Bu da insanların ya hayatını kurtarıyor ya da mümkün olan en az yarayla enkazdan çıkabilmelerine imkan tanıyor.
Tüm bu yazdıklarımdan da daha net anlaşılacağı üzere depreme karşı önlem almanın yolu zemine uygun bina yapmaktan, yapım aşamasında inşaatları denetlemekten, tüm bu süreçlerde ihmali ya da sorumsuzluğu tespit edilenleri diğerlerini caydıracak ağır cezalara çarptırmaktan geçiyor.
Bunları yapmadığımız sürece her depremde aslında olması gerekenden onarca, yüzlerce, hatta binlerce kat daha fazla insanımızı kaybetmeye devam edeceğiz.
Keşke bunu artık fark etsek de Japonya örneğinden gerekli dersleri alabilsek.
TREN GELİR HOŞ GELİR
İzmir’in, uzun zamandır özlemle beklediği hızlı trene kavuşmasına artık çok az bir zaman kaldı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Ankara-İzmir Hızlı Tren projesinin 2026 yılında tamamlanacağını duyurdu.
Verilen bilgilere göre; Ankara-İzmir arasında süren çalışmalarda altyapının yüzde 62.9’unda tamamlandı.
Proje nihayete erdiğinde Ankara-İzmir arasındaki mevcut demiryolu hattı 824 kilometreden 624 kilometreye inecek. Seyahat süresi ise 14 saatten 3.5 saate inecek.
Ankara-Manisa arası seyahat süresi de 11 saat 45 dakikadan 2 saat 50 dakikaya düşecek. Şimdiden ülkemize, Ege’ye ve hat üzerinde yer alan tüm kentlere hayırlı olmasını diliyorum.
HOŞÇAKAL AYLA ALGAN
Bir sanatçı düşünün ki; hem tiyatro oyuncusu hem sinema yıldızı hem ödüllü bir solist hem de sayısız yıldız yetiştiren bir oyuncu koçu olsun...
Almanca, Fransızca, İngilizce şarkılar seslendirebilsin. Türkiye, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’da yaşayıp tüm ülkelerde başarılı sanatsal çalışmalara imza atsın.
Tiyatroda Hamlet rolünü oynayan dünyadaki sayılı kadın oyuncu arasında yer alsın. UNICEF Onur Ödülü’ne layık görülsün.
Evet; Ayla Algan 87 yıllık ömrüne benim buraya sığdırabildiklerimden çok ama çok daha fazlasını sığdırarak ve ardında derin izler bırakarak aramızdan ayrıldı.
Çok büyük ve değerli bir sanatçıydı. Her zaman kalbimizdeki yerini ve anılarımızdaki rengini koruyacak.