Her ne kadar bir şeyin mecburi olmasından çok hazzetmesem de bazı istisnalara açık kapı bırakabilirim. Filipinler’de kabul edilen yeni yasayla, lise ve üniversite öğrencilerine getirilen ‘mezun olabilmek için 10 ağaç dikme mecburiyeti’ de bu istisnalardan biri olabilir. Düşünün; ülkemizde her yıl liselerden yaklaşık 2 milyon öğrenci mezun oluyor. Üniversiteden mezun olanların sayısı da 1.5 milyona ulaşıyor.
Benzer yasa bizde de yürürlüğe girse ve toplam 3.5 milyon mezun 10’ar ağaç dikse, 35 milyon gibi rekor düzeyde fidan toprakla buluşabilir. Üstelik her öğrenci kendi bölgesinde fidan dikeceğinden 81 ile ve tüm ilçelere yayılan muazzam bir etki alanına ulaşılır. Bir de bunun her yıl tekrarlanacağını göz önüne alacak olursak, ülkemiz yakın bir gelecekte ciddi bir orman varlığına kavuşabilir. Buradan Milli Eğitim Bakanı’mız Ziya Selçuk’a çağrıda bulunuyorum. Benzer bir yasayı gündeme getirin, hem her gencimizin dikili ağacı bulunsun hem de ülkemiz Edirne’den Kars’a kadar yemyeşil olsun.
EVLATLA GELEN İKİNCİ KARİYER
Bir insanın uzun yıllar çalıştığı sektörden bambaşka bir alana yöneldiği ve burada başarı yakaladığı öykülere bayılıyorum. Cengizhan Orpak’ın hikâyesi de bunlardan biri. Cengizhan Bey, aslında bir ziraat mühendisi. Ancak kendi alanında çalışmayıp uzun yıllar deri sektöründe faaliyet gösterdi. Alerjik etkenler nedeniyle endüstriyel üretim sütü içemeyen kızı Naz’ın durumu, onu kendi keçisini yetiştirmeye yöneltti.
Sadece kızının ihtiyacını karşılamak için çıktığı yol, çevresindekilerin de talebiyle önce Torbalı’da küçük bir keçi çiftliğine dönüştü. Ardından Menderes’e bağlı Çakaltepe Mahallesi’nde 12 dönümlük araziye bir çiftlik daha kurdu. Zamanla çevresindeki arazileri kiralayan Orpak, çiftliğini 80 dönüm üzerine mera, ağıl ve mandıra bulunan komplekse dönüştürdü. Yetiştiricilikte başarılı olan baba, sonunda Sütbon adıyla kendi markasını oluşturdu. 600 keçiden yılda 150 ton süt elde edecek kapasiteye ulaşan Cengizhan Orpak, artık zincir marketlere bile ürün veriyor.
İKLİM FELAKETİNİN ACI YÜZÜ
Avustralya, aylardır iklim felaketinin yakıcı etkisiyle kavruluyor. Avustralya’da yangınların bu kadar büyümesi ve kontrol altına alınamamasında yazların daha sıcak ve kuru geçmesinin etkisi var. Zaten bilim insanları da uzun zamandır iklim değişikliğinin şiddetlenmeye başlamasıyla Avustralya’da daha uzun, sıcak ve kuru yazların yaşanacağı uyarısında bulunuyordu.
Bu da tarımsal alanların daha kuru hale gelerek daha kolay tutuşmasına ve yangınların daha kolay yayılmasına neden oluyor. Ülkede eylül ayından beri süren yangınlar sonucunda 10.3 milyon hektarlık orman alanı yok oldu. En az 27 kişi hayatını kaybederken iki bini aşkın ev boşaltıldı. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Avustralya’nın yaptığı son açıklamaya göre de yangınlarda 1 milyar 250 milyon hayvan hayatını kaybetti.
Şimdi de aşırı su tükettikleri gerekçesiyle binlerce devenin katledilmesi gündemde. Bu nedenle ülkemizde halen yaygın olarak ‘iklim değişikliği’ şeklinde ifade edilen bu yıkıcı süreç için herkesin ‘iklim felaketi’ tanımını kullanması gerektiğine inanıyorum. Belki o zaman ülke olarak yaklaşan bu büyük tehlikenin farkına varabiliriz.