Sosyal medyayı; hızlı haber alıp vermeye olan katkısı, bireylerin hakkını arayabilmesine imkân tanıması, dezavantajlı kesimlerin sesi olması, farklı bilgi birikimlerine sahip insanların aktardıklarına direkt ulaşılması nedeniyle uzun zamandır kullanıyor ve keyif alıyorum. Ancak içerik, dil ve söylemlerin giderek kalitesizleşmesinden çok rahatsızım.
Mesela eskiden farklı görüşlerdeki insanlar arasındaki siyasi veya sportif tartışmalar daha düzeyli yaşanır ve kısa sürede sonuçlanırdı. Oysa sosyal medyanın varlığı nedeniyle hem üslup sertleşti hem de en ufak konu bile kan davasına dönüşmeye başladı. Hakaretler, ithamlar havada uçuşuyor... Eskiden bilgi, mizah öne çıkarken, artık ortalık polemikten, hayatı abartılı yaşayıp bunu görgüsüzce sergileyenlerden geçilmiyor. Kötü örnek teşkil eden hâl ve tavırlar giderek kanıksanıyor, hatta kabul görüyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, kullanıcı sayısı ve sosyal medyada harcanan zaman ise artmaya devam ediyor.
Gelin şimdi sizlerle küçük bir test yapalım. Konuştuğum uzmanlara göre, altta sıralayacağım maddelerden en az üçüne katılan biri, sosyal medya bağımlısı kabul ediliyor. İşte o maddeler:
* Cep telefonumu sık sık kontrol ederim.
* Cep telefonumu kullanmaktan
günlük işlerime
vakit ayıramıyorum.
* Uyuduğumda cep telefonum kolayca ulaşabileceğim yerde durur.
* Kötü hissettiğimde sosyal medyada çevrim içi olmak bana iyi geliyor.
* Sosyal medya kullanmadığım zaman kendimi kötü hissederim.
* İş toplantılarımda bile sık sık sosyal medyada neler olup bitmiş bakarım.
Eğer üç ve daha fazla size uyuyorsa, dünyanın sonu değil. Sosyal medya detoksu yapabilirsiniz. Mesela kendinize günün en verimli zamanı olan sabah 9 ile 12 arası sosyal medyaya telefonda bakmama kuralı koyun. Sesli bildirimleri kapatın. Takip ettiğiniz kişileri eleyin. Gereksiz uygulamaları silin. Sosyal medyaya girme hissine kapıldığınızda; egzersiz yapın, kitap okuyun, yemek yapın, günlük tutun, bulmaca çözün. Sosyal medyaya ayırdığınız vakti sınırlandırın ve süreyi aşmayın.
Bunları başarırsanız, ne mi elde edersiniz? Giderek daha fazla insanın hayatının üzerine çöken bu enkazın altında kalmaktan kurtulur ve gerçek dünyaya ulaşırsınız.
ÇOK ÖNEMLİ İKİ İSİM
İlk isim, İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban... Dr. Elban, geçtiğimiz ağustos ayından beri İzmir Valisi. Göreve başladığı ilk günden beri son derece aktif ve yapıcı bir yönetim tarzı ortaya koyuyor. Herkesi dinliyor, çözüm üretiyor, “Ben İzmir’in geleceğine nasıl bir katkı koyabilirim” diyerek gecesini gündüzüne katıyor. Elban, tarımın ülkemizin yarınları için taşıdığı önemin, iklim krizinin getirdiği zorlukların da farkında. Bu alandaki çalışmaları çok yakından takip ediyor. Bu yaklaşımını İzmir adına büyük bir şans olarak görüyorum.
İkinci isim ise 115 ülkenin odalarını bir çatı altında birleştiren Dünya Odalar Federasyonu’nun Başkanlığı’na seçilen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu... Altı aday arasında en yüksek oyu alan Hisarcıklıoğlu, iki yıl dünya odalarını yönetecek. Federasyon tarafından “kadının güçlendirilmesi, KOBİ’lerin küresel pazarlara erişiminin geliştirilmesi, KOBİ’lerin dijitalleşmesi, iş dünyasında sürdürülebilirlik, iklim” konuları olarak belirlenen beş öncelikli hedefe yön verecek. Hem tebrik ediyor hem de başarılar diliyorum.
İZMİR’DEN BİR İLK DAHA
Bir hayvansever olarak çok mutluyum çünkü Türkiye’nin ilk kamu hayvan hastanesi açılıyor ve bu ilke yine İzmir imza atıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, sokak hayvanlarını daha modern tedavi imkânlarına kavuşturacak Seyrek Hayvan Hastanesi’ni açmaya hazırlanıyor. Menemen’deki hastanede, kedi ve köpekler için her tür cerrahi operasyon yapılabilecek. Çok sayıda uzman veterinere istihdam olanağı sağlayacak hastane, sahipli evcil hayvanlara da hizmet verecek.