Ülkemizde nüfusun yüzde 93,4’ü artık il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor. Tarımsal üretim ise nüfusu giderek azalan ve yaşlanan kırsal bölgelerde devam ediyor. Giderek rasyonellikten uzaklaşan bu durum farklı sorunları da beraberinde getiriyor. Tarımsal üretimde çalışacak iş gücü bulma zorluğu, ürünlerin kentlere ulaştırılmasının artan maliyeti başlıca problemler arasında yer alıyor.
Günümüzde bir kamyon, 100 kilometrede yaklaşık 30 litre yakıt tüketiyor. Adana’dan yola çıkan bir araç, 900 kilometrelik yolda ortalama 270 litre mazot yutuyor. Bu da kaba bir hesapla 11 bin TL yapıyor. Şoförün maaşı, otoyol parası, yemek harcaması, kamyonun amortismanı derken fatura iyice kabarıyor. Üstüne aracıların kârı da eklenince, tarladan 3-5 liraya çıkan ürün tüketiciye en az 40-50 liradan satılıyor. Özetle hem üreten hem de tüketen bu işten zararlı çıkıyor.
Bu durumu değiştirmek için çözüm belli: Kent tarımı... Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bakanlık görevine gelmeden önce kent tarımı üzerine çalışmış, proje geliştirmiş bir isim. Yumaklı, geçtiğimiz hafta basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda Bakanlığı döneminde de konuya yoğun ilgi göstereceğini bir kez daha vurguladı.
Kent tarımı modeliyle üretim ve tüketim merkezlerini yakınlaştırılarak, şehirde yaşayanların taze ve ucuz sebzeye erişiminin sağlanması amaçlanıyor. Lojistik maliyetlerinin ve karbon ayak izinin düşürülmesi, nakliye kayıplarının azaltılması ve istihdamın artırılması da hedefler arasında yer alıyor.
Bu amaçla üç yıllık “Kent Tarımı Eylem Planı” uygulanacak. Proje kapsamında üreticilere hibe tohum-fide, sera ve hayvancılık, makine ve ekipman, mesleki eğitim, sübvansiyonlu kredi gibi çeşitli alanlarda pek çok destek sağlanacak.
Eylem planı ilk olarak Ankara, İstanbul, İzmir, Erzincan ile İstanbul çevresinde yer alan Balıkesir, Bursa, Bilecik, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova olmak üzere 14 ilde uygulanacak. Gelecek yılın uygulama sonuçlarına göre proje diğer illere de yaygınlaştırılacak.
Ülkemizdeki bazı il ve ilçe belediyelerinin imkânlarıyla uzunca bir süredir yaygınlaştırılmaya çalışılan kent tarımının Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güçlü alt yapısı sayesinde tüm ülkeye yayılmasının en çok üreticilere ve tüketicilere fayda sağlayacağını düşünüyorum. Ayrıca, 2016’dan beri Paris Belediyesi tarafından teşvik edilen çatı bahçeciliği ile giderek sayıları artan kent içi seraları da çok yakında kentlerimizde görmeyi arzu ediyorum.
NİYET İYİ AMA EKSİK
Geçen hafta, İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ile Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou’nun girişimiyle, Hırvatistan, Slovenya, Malta ve Portekiz cumhurbaşkanlarının katılımıyla tüm dünyaya yapılan ortak çağrıda, “Aşırı hava olayları ekosistemi yok ediyor, günlük hayatımızı ve yaşam biçimimizi tehdit ediyor. Artık kaybedecek zaman yok, siyasi veya ekonomik nedenlerle öteleme şansımız yok” denildi. Hiç şüphesiz ki bu oldukça önemli ve mutlaka yapılması gereken bir çağrı ama açıkçası aceleye getirilmiş gibi bir havası var. Akdeniz çanağında yer alan, aralarında başta Türkiye, Fransa, İspanya, Mısır gibi önemli nüfusa, güçlü tarımsal üretime ve ciddi turizm potansiyeline sahip ülkelerin de iklim felaketine dikkati çekmek için yapılan bu ortak çağrının içinde mutlaka olması gerekiyordu. Hatta Akdeniz’e kıyısı olan her ülkenin yer alması gerekiyordu. Umarım bu çağrı herkesi kapsayacak şekilde yinelenir. Ne de olsun sorun hepimizin sorunu.
DİSNEY BEDELİNİ ÖDÜYOR
Atatürk dizisini yayınlamama kararının ardından tartışılan uluslararası dijital film ve dizi platformu Disney Plus, global pazarda son üç ayda 11,7 milyon üye kaybetti. Küresel kullanıcı sayısı yüzde 7,4 oranında geriledi.
Disney’in Atatürk dizisinin kaldırılacağı açıklaması uygulamanın App Store ve Google PlayStore gibi uygulama indirme hizmetlerinde de puan kaybetmesine sebep oldu. Google PlayStore’da Disney’in puanı 1.1 yıldıza kadar düşerken, App Store’da 2,3 puana kadar geriledi. Yorumlarda kullanıcıların düşük puan verme sebeplerinin çoğunlukla Atatürk dizisinin kaldırılmasından kaynaklandığı görüldü. Altına imza atan her kim ya da hangi şirket olursa olsun, tarihi bilmeden, hatta tarihsel akışa bile hâkim olmadan alınan kararlar artık küresel ölçekte neticeler doğuruyor. Ne de olsa dünya artık küresel bir köy ve herkesin birbirinin inancına, ulusal değerlerine, tarihine saygı göstermesi gerekiyor.