Hayatımızdaki değişiklikleri genelde hayatımızla ilgili sorunlar yaşadığımızda yaparız.
Beslenme şeklimiz, çok kilo aldığımızda dikkatimizi çeker…
Harcamalarımızla, gelirimizin arasında uçurum, kredi kartı ekstresi elimize ulaştığında…
Hareketsiz yaşamımız belimizde fıtık olarak kendini göstermeye başladığında fark ederiz.
Ya da…
Zihinsel olarak ne kadar yorgun olduğumuz, ancak dikkatimizi okuduğumuz bir tek satıra bile veremediğimizde aklımıza dank eder.
Oysa ortalama her insan artık bedenen, zihnen ve duygusal olarak sağlıklı, huzurlu ve neşeli bir hayat sürmek için nasıl yaşaması gerektiğini gayet iyi biliyor.
Televizyondan, sosyal medyadan, uzmanlar tarafından yazılmış popüler kitaplardan bu bilgiler bize akıyor adeta…
Fakat pek çoğumuz, rotamızı değiştirmek gerektiğini anlamamız için yolda bir kaza olması gerekiyor.
Oysa fiziksel ve duygusal olarak güçlü, rahat ve sağlıklı olduğumuz dönemlerde alışkanlıklarımızı değiştirmek ya da yeni alışkanlıklar edinmek çok daha kolay.
Örneğin belinizde fıtık yokken yogaya başlamak, istediğimiz kiloda olsak bile sağlıklı beslenmeyi gündemimize almak ya da işler istediğimiz gibi gittiği anlarda meditasyona başlamak gibi…
Kendimizi iyi, sakin, huzurlu hissettiğimizde sistemimizin en derinde hissettiği şey aslında “Ben güvendeyim” halidir.
Kendini güvende hisseden bir insan, kendini savaşmak, kaçmak ya da ölü taklidi yapmak zorunda hissetmez.
Kendini herhangi bir önlem almadan bırakabileceğini, rahatlayabileceğini, sessizliğe teslim edebileceğini bilir.
Kendini iyi hissettiği için düşünceleri, duyguları, dışardan gelen algılara yönelik seçiciliği de yumuşak olur.
Zorlayıcı duygular altındaki bir kişi ise, zaten ajite olmuş bir durumdadır; sinir sistemi tetiktedir, duyuları adeta “tehlikeye karşı” alarm halindedir. Yanlış anlamaya, yanlış kararlar almaya meyillidir.
Böyle bir durumda olan bir insanın stresini azaltmak için “meditasyon yap, iyi gelir”, önerisini değerlendirdiğini düşünelim:
Büyük bir ihtimalle gözlerini kapatır kapatmaz başa çıkmakta zorlandığı tüm duygular, düşünceler şeker görmüş arı gibi üstüne üşüşecektir.
Aslına bakarsanız meditasyonun bize vaadi mutluluktan ziyade kendimizle bağ kurmak…
Meditasyonda bilinçli bir biçimde bedenimizi hareketsiz bırakıyoruz, zihnimizden geçen düşüncelere yorum yapmaya, herhangi bir şeyi planlamaya ara veriyoruz.
Sadece içimizde, zihnimizde yükselen sesi dinliyoruz, böyle bir anda ne tür düşünceler, duygular geliyor, bizimle konuşmaya başlıyor, izliyoruz.
Aslına bakarsanız, son derece basit, yalın bir uygulama… Hani dense ki “Meditasyona başlar başlamaz düşünmeyi bırak!”, işte bunu gerçekleştirmek bayağı zor bir iş.
Ama “Sadece müdahale etmeden kendini izle”, diyoruz ki, gerçekten bir restoranda yan masayı dinlemek kadar eğlenceli bile olabilir bu durum.
Ama işte bazı durumlarda insanların kendini dinlemesi, izlemesi, fark etmesi, kendiyle baş başa kalması o kişi için kabus gibi gelebilir. Pek çoğumuz için kendimiz üstüne çalışmak zor olduğu için dikkatimizi devamlı dağıtacak şeylerle meşgul olmaya muhtacız.
Kendimizi iyi hissettiğimiz anlarda meditasyona başlamak ise böyle kara günler için ayırdığımız bir yatırım gibi adeta.
Kendimizle bağ kurmaya mutluyken başladığımızda mutsuz halimizden korkup kaçmak yerine ona sakin ve şefkatli bir biçimde sarılabiliriz.