“Kefernaum” ile “Velvet Buzzsaw” kırması Suriyeli bir göçmen öyküsü. Ama yönetmen ve besteci Tunuslu, oyuncular Suriyeli, Belçikalı ve İtalyan, görüntü yönetmeni Fransız ve kurgucu Belçikalı olunca her telden çalma da gerçekleşiyor. Modern sanat buradaki kadar karmaşık bir şey değil. O sebeple de ‘plastik bir sonradan görmelik ürünü’ izliyoruz. Venedik 2020’de prömiyerini yaptıktan sonra Oscar 2021’de Uluslararası Film dalına aday olan “Derisini Satan Adam”, 13 Ağustos’ta vizyona girdi.
FİLMİN NOTU: 4.5
ARAP SİNEMASINDAN ÇIKAN EN DEĞERLİ İLK FİLMLERDEN BİRİNİ VERMİŞTİ
Kaouther Ben Hania’nın kişisel bir deneyiminden yola çıkıp onu Suriyeli karaktere uyarladığı eseri. Aslında yıl olarak aynı dönemde geçtiğini düşünürsek “The Mauritanian”ın (2020) Arap-Kuzey Afrikalı tanımı kadar zeki ve sürükleyici değil. Kağıt üstünde “Picture of Dorian Gray” (2007), “Gece Hayvanları” (“Nocturnal Animals”, 2016), “Kare” (“The Square”, 2017), “Velvet Buzzsaw” (2019) gibi video-art’la ilgileniyor. Ama bu konuda Azra Deniz Okyay’ın “Hayaletler”i (2020) kadar zeki bir dil kurmakta da becerikli değil.
2017’de yönetmen Arap sinemasından çıkan en yetenekli isimlerden biri olarak yedinci sanata girmişti. Cannes’da açılan “Güzel ve İtler” (“Aala Kaf Ifrit”), tüm dünyaya yayılan cinsel taciz problemini kaydırmalı çekilmiş plan sekanslarla ve zeki epizotlarla anlatıyordu. Bu konuda kalıcı bir belge bırakmaya oynuyordu. Tunus’tan Kechiche dışında evrensel bir figür olmadığı bir ortamda en az Labaki’nin “Karamel”i (“Caramel”, 2007) kadar tatminkar bir çıkışı duyuruyordu. Adeta “4 Ay, 3 hafta, 2 Gün”e (“4 Luni, 3 Saptamani si 2 Zile, 2007) selam çakan bir feminist isyan gibi konumlanmıştı. Oscar adayı ilk film “Promising Young Woman” (2020) bile o kaliteye ulaşamadı.
SİNEMATOGRAFİ PROFESYONEL AMA YAMAMA DURUYOR
Sinemacı burada Belçikalı Wim Delvoye’nin Louvre’daki Tim Steiner’ın sırtına yapılan dövme deneyimini görmüş. Ancak filmin o kaynaktan alınıp Ortadoğu atmosferine yerleştirilen yapısı aşırı ‘yamama’’, ‘yapay’, ‘çalıntı’ ve ‘özenti’ gözüküyor. 2.35:1’de aslında özellikle gelişme bölümünde Sam Ali’nin Fransa’nın müze ve modern sanat camiasıyla mücadelesi Christopher Aoun’un başarılı sinematografisi ile veriliyor.
Bu durumun izinde ise hem araya giren resimler, hem Suriye’deki sevgilisiyle ekran bölmeyle konuşması hem de renkli yansımalarla birlikte sıkışmışlık aslında bir modern sanat ürünü olarak canlanıyor. Filmin bu bölümünde Hania’nın senaryosu hareketleniyor. Ama diğer bölümlerde çok uyduruk duruyor.
VIDEO-ART ESTETİĞİ NANIMA BİR FELSEFE YOK
Filmin görüntü yönetmeni, kurgucusu, müzisyeni ve senaristi arasında ciddi bir uyumsuzluk var. Hania’nın Fransızca ve İngilizce diyalogları yazılmamış karakterler getiriyor. “Kare”deki Claes Bang’in Christian’ının yerine konan Jeffrey ve onu oynayan Belçikalı Koen De Bouw hiç olmamış. Delvoye’ye benzeme dışında işlevi yok.
Monica Bellucci, Louvre’un danışmanı gibi bir tiplemede her dilde fena bir iş üstlenmiyor. “Derisini Satan Adam”, büyük oranda modern sanat ürünü olmak için kendi organlarını farklı farklı yapılardan oluşturup, eklektik, camp ve plastik bir evrenin peşine düşüyor. Ancak bunun video-art estetiği açısından özellikle Duncan Roy’un “The Picture of Dorian Gray” ve Tom Ford’un “Gece Hayvanları” başarısıyla mücadele etmesi mümkün değil. Yönetmenlik koltuğunda ise Peter Greenaway zekası aranıyor.
HOLLYWOOD’A GÜZEL GÖZÜKEN BİR İRADE ÖYKÜSÜNE KAYIYIOR
Hania, görsel açıdan güçlü kareleri 2.35:1’de canlandırıyor. Ancak kurgusuyla bunu Hollywood’a güzel gözüken bir irade öyküsüne kaydırıyor. Dardenne’lerin kurgucusu Dozo filme hiç iyi gelmemiş. Finalde hapse yeniden dönen Sam Ali’nin durumunun ‘el-omuz kamerası gerçekçiliği’ yerine ‘sabit kameradan gelen mat renkler’i bile ‘yamama’ izlenimi bırakıyor.
Filmde İngilizce diyaloglar ve onu konuşan oyuncular yapay, B-tipi durunca ikinci düzlükte ayaklanan modern sanat filmi/estetiği seyirliği ‘sonradan görme bir film’e alan açarak noktalanıyor. Derisini satan Suriyeli adam Fransa’dan geçmek yerine kendi dünyasında da olmayabilirmiş aslında!
ORYANTALİST BİR UCUBE
Banksky’vari dövme artistliği bölümleri ilginç. Ama o durak haricinde yanlış tercihler yakıyor bu ortak yapımı. Hania’nın Hollywood’a şov yapma kaygısı ‘plastik bir sonradan görmelik’ olarak yansıyor. Bas bas bağıran oryantalist bir irade öyküsünü duyuruyor. Yarı İngilizce, yarı arapça olmak bile aşırı yanlış duruyor.
Nadine Labaki’nin bir noktadan sonra saptığı yola Hania da oynuyor. Aslında çıkış ciddi ve etkileyiciydi. Ama burada dövmeden yürüyen modern sanat artistliği hiçbir şekilde tesir etmiyor. “Derisini Satan Adam”ı “Kefernaum”-“Velvet Buzzsaw” kırması oryantalist bir ucubeye dönüştürüyor.