Haberin Devamı
Onur Ünlü yeni filmi “Gerçek Kesit: Manyak”ta, 90’ların meşhur Flash TV reality show’u ‘Gerçek Kesit’i alaya almış, onu bir parodi malzemesine çevirmiş. Böylece ‘Cingöz Recai’den sonra tarihimizden bir başka ‘ucuz figür’ daha profesyonel bir bakışla yansıtılabilmiş.
Flash TV işinden yapıbozucu sinema filmi çıkarmak vizyon ister
Onur Ünlü yeri geldiğinde ısmarlama projelere de girer. “Çocuk” (2008) misal Plato Film işidir. Ama ayrıksı bir çocuk kitabı/çizgi roman estetiği yaratma konusunda da işlevsel olabilmiştir. Yönetmenin bugünlere gelindiğinde “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi” (2011) sonrası olgunluk dönemi başladı. Bu devrenin içerisinde bu sezon çektiği “Cingöz Recai” (2017) ve “Gerçek Kesit: Manyak” (2018) iz bırakmasalar da, ‘bir vizyon ortaya koyan filmler’ yaratma açısından değerli çalışmalar.İlkinde 1954 ve 1969’da ucuz filmlere malzeme olmuş Yeşilçam ezberini yıkıp Hollywood usulü bir polisiyeye imza atmak kolay iş değildi. “Gerçek Kesit: Manyak”ta ise 1993’te yayımlanan ve 453 bölüm süren ‘Gerçek Kesit’ reality show’unun kahramanlarını, 20 sene sonra ziyaret ediyoruz. Film için bir çeşit ‘perdedeki devam filmi’ ya da ‘bağlayıcı bölüm’ denebilir. Bunların birincisi süre 72 dakika olduğu için daha uygun.
Açıkçası yönetmen ‘Gerçek Kesit’in yapısındaki yapaylığı bertaraf etmiş. Jenerikte ekran bölme tekniğiyle başlayan programın öncesine sunucu Perihan Savaş’ı biraz daha önce koymuş. Bunun ötesinde Ünlü’nün her zaman çalıştığı görüntü yönetmeni Vedat Özdemir yine işbaşında. Kamerayı gözlemci olarak kullanmış ve çokça sallamış. Hatta konuşmayan ama içsesini, anlatıcı sesini duyduğumuz karakterlerden beslenmek de açı-karşı açı tekniğini yıkabiliyor. Bu taktik filme yapıbozucu bir hava katmış.
Belki de ‘Sarı Bıyık’ın ruh halinin filmi olmuş bu. Balıkların da, başka motiflerin de içeri girebildiği, anne ile yakınların hayale dönüşebildiği ‘fantastik’e göz kırpan bir atmosfer kuruluyor. Yönetmen büyük oranda “Sapık” (“Psycho”, 1960) ve “Manyak” (“Maniac”, 1980) gibi klasikleşen slasher filmlerinden (kesme-biçme filmi) etkilenmiş. 1990’ların ucuz Flash TV reality show’unun modern bir kurguyla, ekran bölme tekniği ve sıçramalı kurguyla Godardiyen hale getirmiş.
Cameo kullanımlarından hangisi daha tatminkar?
Onur Ünlü’den alışık olduğumuz bu durum ister istemez genel-yakın plan dengesini de yıkıyor. Vedat Özdemir doğal ışıklarla çalışmış. Alt ve üst açıyı da kullanmış. Çarpık açılar da Hitchcockyen bir hava katıyor. Elbette ortada Mel Brooks klasiği "Yükseklik Korkusu" ("High Anxiety", 1977) gibi dahiyane bir Hitchcock parodisi yok.
Ama hiçbir şeyin klasik işlemediği, yönetmenin aykırılığı ile sınıf atlayabilen olağandışı bir parodi filmi var. 90’ların popüler kültürünün ciddiyetine ti’ye alırken kendisini cameo olarak devreye sokması ise tartışılabilir. Türkü Turan, Ahmet Rıfat Şungar, Serkan Keskin, Öner Erkan gibileri için bu taktik daha doğru gibi. Elbette TV şovlarından sinemaya sıçrayan işler var. Ama bunların içinde “Gerçek Kesit: Manyak” özel bir yere oturuyor.
TV estetiğini inatla canlandırırken ‘gerçek olay’ zırvasını da alaya alıyor. Sarı Bıyık’ın annesinin ölümü sonrası “Sapık”vari bir psikoza girmesinin yanı sıra yan komşunun başörtülü olması da bir Yeni Türkiye yorumu.
Ünlü, “Cingöz Recai”den sonra bir başka ucuz figürden daha sınıfı geçen film çıkarmış. Tutarlı ama çok kalıcı olmayacak bir filme imza atmış. TV estetiğini bilinçsiz uygulayan yerli sinemacılarımız artmışken, onu estetize ederek bir ‘dil malzemesi’ne dönüştürmek kolay iş değil.
FİLMİN NOTU: 6
Künye:
Gerçek Kesit: Manyak
Yönetmen: Onur Ünlü
Oyuncular: Cahit Kaşıkçılar, Perihan Savaş, Fatma Pazvant, Zehra Sözügüzel, Ahmet Rıfat Şungar
Süre: 72 dk.
Yapım yılı: 2018
‘ÇOCUKLAR SANA EMANET’: ‘KABUSLAR EVİ’NDEN BU YANA BİR DEĞİŞİKLİK YOK
13. sinema filminde hala “Çocuklar Sana Emanet” gibi B-tipi bir tür sineması örneğine imza atmak herhalde anca Türkiye’de olur. Çağan Irmak, alay konusu olabilecek Engin Akyürek’le yola çıkması bir yana, 2006’da çektiği Kabuslar Evi mini dizinin ‘Takip’, ‘Son Dans’ ve ‘Hayal-i Cihan’ adlı bölümlerini tekrarladığı veya onların arkasına uzun bir bölüm eklediği bir eserle şansını deniyor bu kez.Doğaüstüne girerken özgüveni yüksek
Çağan Irmak’ın ‘çocuk sevgisi’ üzerine yoğunlaştığı çok bilinmiş bir durum. Ancak bunun bir ‘korku filmi’ne malzeme olmasını kimse beklemezdi. “Çocuklar Sana Emanet”te yönetmen ilk kez Engin Akyürek ile çalışıyor. Hilal Altınbilek de silik bir şekilde onun eşine can veriyor. Bu damardan da aslında dozu tutturulamamış boyutsuz ‘kaza sahnesi’ ile bu ikilinin yüzleştiği kıyım ele alınıyor.
Filmin, doğaüstü ile teğet geçmeden, doğrudan metafiziksel ile ilgili yorumu olması aşırı özgüvenli. Bunu yaparken Engin Akyürek’i, yani ‘baba’ tiplemesi ‘korkularıyla yüzleştirme’ arzusuna malzeme ediliyor. Hamilelik ve çocuk sahibi olmama bir şekilde tutucu bir motivasyona dönüşüyor.
Ancak bu motifler bize fazla bayat geliyor. Zira Hades’e karşılık olarak kapıda duran bir köpek (2006’da Küçük Kıyamet’te zekice kullanılmamış mıydı?), sanki daha önce mini dizisinde yapmamış gibi iyi para ödenmiş görsel efektler (bkz. Kabuslar Evi’nin üç bölümü) ve elbette üçüncü gözü açık pespaye bir yaşlı kadına malzeme edilen Şerif Sezer’e adapte olmak zor.
‘Kabuslar Evi’ mini dizisine yaratık/canavarlı bölüm eklemesi
Bunlar daha önce Çağan Irmak külliyatından alışık olduğumuz öğeler. Burada doğaüstüne ilerlerken kendi ‘yaratık/canavar filmi’ni çekmiş. Bunun kaynağı çok alışık olduğumuz ‘cin motifi’ne yaslanıyor maalesef. Onun arka planına ise Yeşilçam melodramından kopup gelen ‘karikatürize karakterler’ ekleniyor. Engin Akyürek’in zorlama, gülünç ve uyumsuz baba tiplemesi, filmin dünyasından kopuk duruyor. Şerif Sezer, ‘dizi mantığı’yla ve ‘melodram’ arzusuyla üretilmiş kör karakteri, ‘korku’ya kayıp ‘şaman’a benzeyince yapaylık problemi çekiyor. Osman Alkaş ise yönetmenin çok sevdiği ‘yöre aksanı’nı yapaylaştırınca, ses tonuyla zorlama duruyor.
‘Kabuslar Evi’nde ‘Takip’te kurt adam, ‘Son Dans’ta perili ev, ‘Hayal-i Cihan’da gotik korku alt türüne giren yönetmen, burada onlara bir ekleme yapmış. İlk üçünün yönetmenliğine ve senaristliğine, geri kalanların sadece senaristliğine imza atmıştı. Bunlardan ikinci gruba giren ‘Çizgisiz Zamanlar’da başrole yerleştirilen Şerif Sezer’in bir başka korku projesine getirilmesi ‘kitsch’ (bayağılık estetiği) izdüşümleri olan boş bir fantezi gibi.
‘Takip’in fena olmayan kurt adam efektlerini daha ileriye taşıma hedefi var. Ama proje 108 dakikaya uzayınca adı sinema filmi olabilmiş. Finalde ise efektler iddialı hale gelince ucuzluk anlam kazanıyor. İşin tuhafı açılış sekansı ve jeneriği dizilerden fırlamış kadar boyutsuz. Bu da “Çocuklar Sana Emanet”i, sadece Irmak’ın içindeki ‘çocuk sevgisi’ üzerine kurulu ‘korku filmi damarı’ konusunda ‘incelenesi’ hale getiriyor.
Ama görsel açıdan kolaycılık filmin her yerini vurmuş. Çanakkale de Dubrovnik de adeta bir geziye malzeme edilmiş ve “Çocuklar Sana Emanet”i bir tatil filmine dönüştürmüş. Irmak’ın kariyerindeki tuhaf denemelerden biri daha bu sayede canlanıyor. Fantastiğe, korkuya girince elbette ‘B-tipi film’ üretmek kaçınılmaz. Ama bir diğer taraftan da ‘Kabuslar Evi’ mini dizisinin devamında yine ‘geçmişle hesaplaşma’ teması varlığını sürdürüyor.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Çocuklar Sana Emanet
Yönetmen: Çağan Irmak
Oyuncular: Engin Akyürek, Hilal Altınbilek, Şerif Sezer, Osman Alkaş, Birsen Dürülü
Süre: 108 dk.
Yapım yılı: 2018
‘KAR’: BOLU GENÇLİĞİNDE SEKS, UYUŞTURUCU VE DRAM
Emre Erdoğdu, “Kar”da Türk gençliğinin cinsellik, uyuşturucu ve suçla imtihanını masaya yatırıyor. Bu gerçekçi ve dinamik gençlik dramı, Hazal Ergüçlü’nün sahici ve cesur performansıyla ayrı bir boyut kazanıyor.
Bizde daha ziyade gençlerin yaşamlarının ‘komedi’ ile harmanlandığını biliriz. İşin içine ‘suç’ ve ‘dram’ girdiğinde çok da kalıcı işler çıkmaz. “Kar”da (2017) Emre Erdoğdu bu eksikliği kapatmak için yola çıkmış. Ercan Küçük’ün sinematografisi ve Ayris Alptekin’in kurgusuyla da büyük oranda bir ‘ruh hali’ni yakalamayı beceriyor.
Filmin açılışı ve kapanışı Müzeyyen karakterinin (Hazal Ergüçlü) ‘kar’ıyla meşhur Bolu’nun tepesinden, kameranın arkadan ufku geniş bir genel plan almasıyla şehre bakışına odaklanıyor. Bu durum da aslında ‘karlar altında kalan varoluş problemleri ve ahlaksızlıkları’ devreye sokmak için ideal. Açıkçası film, seks ve partileme sahnelerinde gaza basıp balıkgözü objektiften, parlak renklerden ve hızlı kurgudan besleniyor.
Larry Clark gençliği diyebilir miyiz?
Böylece öznel bir ruh haline girip, Guy Ritchie ile Danny Boyle’un ilk döneminin duruşunu hissediyoruz. Ama film, ilerledikçe ‘dramatik’ tarafını daha bir öne çıkarıyor. Amerikan bağımsız sinemasının 90’larda çıkış yapsa da tepki çeken tartışmalı yönetmen Larry Clark’ın gençliğine bu topraklardan göz kırpıyor (bkz. “Kids”, “Bully”, “Ken Park”). Aslında burada çeteleşen bir gençlikten bahsediliyor. Bu gençlik de sisteme isyanı olan, bunu da ‘saykodelik bir dünya’ ile dışa döken android jenerasyonu esasen.
Yönetmen ilk filminde bu yolu fena arşınlamıyor. “Açlığa Doymak”la (2012) dikkat çektikten sonra ‘Türkiye’nin Anne Hathaway’i’ olma yolunda ciddi bir adım atan Hazal Ergüçlü, bu projeye gayet iyi bir destek veriyor. Adeta kendisi için yaratılmış bir rolü öyle bir giyiyor ki, filmin sahicilik merkezine dönüşüyor. Ama görüntü yönetiminin el-omuz kamerasına kaydığı dakikaların biraz daha iyi planlanması gerekirmiş. “Kar”, sağlam karakterleriyle günümüzün gençlik alt kültürünü iyi teneffüs etmemizi sağlıyor. Ama bu haliyle ‘kayda değer bir ilk film’ olmakla kalıyor.
FİLMİN NOTU: 5.4
Künye:
Kar
Yönetmen: Emre Erdoğdu
Oyuncu: Hazal Ergüçlü, Ozan Uygun, Halil Babür, Doğaç Yıldız, Nazlı Bulum
Süre: 100 dk.
Yapım yılı: 2017
‘MARTI’: TÜRK TAŞRASINDA COEN ETKİSİ
“Martı”, Sahra Şaş, Onur Buldu, Öner Erkan ve İrem Sak’ın başarılı performanslarından destek alan, adaplı bir kara komedi. Erkan Tunç adlı kalemi güçlü yeni bir yönetmeni duyururken, taşra yaşamındaki saklı gerçeklere dair de asap bozucu mesajlar verebiliyor.
Onur Buldu daha ziyade Güldür Güldür ekibinin neşeli üyesi olarak bilinir. Ama “Martı”da (2017) bir kara komedinin merkezinde buluyor kendini. Zar zor yürüyen, topallayan ve bu gizemli haliyle tür motifine dönüşen karakter, Kevin Spacey’nin “Olağan Şüpheliler”deki (“The Usual Suspects”, 1995) tiplemesini hatırlatıyor. Çok da lezzetli... Bunun ötesinde Erkan Tunç ilk yönetmenlik denemesi “Martı”da, martı metaforundan tiyatro göndermelerine uzanan entelektüel bakışından beslenen ve iyi işleyen senaryosuyla da dikkat çekiyor.
Kadın görüntü yönetmeni Deniz Yüceoğlu ve kurgucunun katkısıyla Türkiye’nin taşra yaşamından, Bodrum’dan bir ‘neo-noir vizyonu’ geliyor. ‘Dörtlü ilişki’ üzerine kurulu gerilimli çiftlik hayatı, senaryonun ince dokunuşlarıyla seyirciye doğrudan işliyor. Böylece James M. Cain’in ‘Postacı Kapıyı İki Kere Çalar’ (‘The Postman Always Rings Twice’) romanından bu yana gördüğümüz (ilk uyarlaması 1942 tarihli Visconti başyapıtı “Tutku/Ossessione”dir) ‘yasak ilişki’ merkezli kara film damarı devreye sokuluyor.
Kara komedilerimiz arasında özel bir yerde
İrem Sak ve Sahra Şaş’ın femme fatale’lere (vamp kadın) dönüşmesiyle kalıcı olma şansları artıyor bu sayede. Özellikle Şaş, yeni bir yetenek olarak ciddi anlamda parlıyor. Onur Buldu’nun desteğiyle yükselen Coenesk dokunuş ise ‘mizah’ın yönünü belli ediyor. Ama film 137 dakikaya bu kadar uzatılmasaydı ciddi bir keşif olacakken, son raddede bu şansı biraz yitiriyor. Çiftliğin dışından gelen diğer oyuncuların hikayeye katılamaması da önemli bir zaaf.
“Martı”, ‘kara komedi’ üretimi içinde kendine özgü bir yerde. Mizahı mesafeli kurarken öldürücü oyunculuklardan beslenen taşra yaşamının ipliğini pazara çıkarıyor. Erkan Tunç’un yerli sinemada alanında yeni vizyonu var. Birol Güven’in MinT’inin böylesi değerli bağımsız projelere destek vermesi ilerleyen dönemde de şart.
FİLMİN NOTU: 5.5
Künye:
Martı
Yönetmen: Erkan Tunç
Oyuncular: İrem Sak, Onur Buldu, Öner Erkan, Sahra Şaş, Levent Aras
Süre: 137 dk.
Yapım yılı: 2017
‘BORDO BERELİLER 2: AFRİN’: ÖNLENEMEZ BİR GÖRÜNTÜ VE SES EROZYONU
Geçen yıl “Bordo Bereliler: Suriye”yi çeken ekibin ikinci vukuatı “Bordo Bereliler 2: Afrin”. Ama açıkçası derme çatma bir ‘Afrin’ eklentisi olsun diye uğraşıldığını belli ederken, ‘yavaş çekim tekniği’, ‘görsel efektler’ ve ‘yapay dublaj’ özellikle ses ve görüntü erozyonunu tetikliyor.
Geçen sene ilkiyle 110.000 gişeye ulaşan ‘Bordo Bereliler’ ikincisinde de çok matah bir yere ulaşılamıyor. Çaylak yönetmen Erhan Baytimur’un, Coşkun Gündoğdu-Ayça Baytimur ikilisinin senaryosundan çektiği filmde öncelikle her telden çalan hikaye kurgusu yorucu geliyor. “Bordo Bereliler 2: Afrin”, dağda sınır operasyonuna çıkan bordo berelilerin eşliğinde, sanki tek seferlik koşmaları için tutulan figüranların bile göze battığı, tuhaf bir açılış sahnesine sahip.
‘Silahlar milletimizindir’ klişesi dışında kafa şişiren bir savaş filmi olarak, görünürde ‘terör gerilimi’ damarıyla canlanıyor. Ama işin doğrusu ortada kurgucu ve görüntü yönetmeni olmayınca uğraş ki film bir şeye benzesin… Yavaş çekimin dibine vurup kafa şişirmesi, kovalamaca sahnelerinin seviyesiz dizilerden hallice durması, oyuncuların sonradan eklenen yapay dublajla kendi olmaktan çıkması, renklerin post-prodüksiyon mağduru olması ve nicesi filme bir ucuzluk katıyor.
Bu durum da ister istemez ‘Bordo Bereliler’ ismiyle gelen hamaset, şovenizm ve milliyetçilik kaygısını bile hatırlamamızı engelliyor. Sanki suluboya fırçasıyla boyanmış gibi duran patlama efektleri ise evlere şenlik. Paralel kurgu da öylesine var gibi. Derme çatma Afrin mizanseni bariz bir şekilde kendini hissettirince bu filmimsinin dalga geçilesi taraflarını arttırıyor. Milliyetçi söylemiyle dahi duygusallaştıramayacak ‘çöp (trash) bir savaş filmi’ yüksek bir özgüvenle bu sayede önümüzde beliriyor.
FİLMİN NOTU: 1.5
Künye:
Bordo Bereliler 2: Afrin
Yönetmen: Erhan Baytimur
Oyuncular: Cenk Ertan, Cavit Çetin Güner, Halil İbrahim Kalaycıoğlu, Balamir Emren, Oğuz Yağcı
Süre: 110 dk.
Yapım yılı: 2018
‘PASİFİK SAVAŞI 2: İSYAN’: JAPONLARI DA YILDIRABİLİR!
Japon kaiju filmlerine Amerikan dokunuşu getiren serinin ikincisi “Pasifik Savaşı: İsyan”, kaliteyi daha da düşürüyor. B-tipi doku, John Boyega ve Scott Eastwood’un eklenmesiyle ucuzluğu anlamlandıran bir video oyunu kıvamında olunca ‘Transformers’ sonrası artan ‘tekno-çöplük’e bir film daha yerleşiyor.
Yeni bir kaiju tehdidi için bir araya gelen jaeger pilotlarının mücadelesine odaklanan film, belki de Japon piyasası için ucuzluğu taçlandırıyor. Video filmi yönetmenine verilmesiyle aslında ‘harala gürele aksiyon’ devam ediyor. Bir kez daha bu egzotik şov etki edebilir. Ama oyuncular bile B-tipi duruma ayak uyduruyorlar.
“Pasifik Savaşı: İsyan” (“Pacific Rim: Uprising”, 2018), Del Toro’nun nostaljik dokunuşuyla “Godzilla vs. Mechagodzilla”yı (“Gojira tai Mekagojira”, 1974) İngilizce ve daha yüksek bütçeli çekme arzusuyla gelen ‘haşmetli düello sahneleri’ni bile barındırmıyor. Her şey 2.35:1’e zoraki sıkışan kitsch (bayağılık estetiği) bir şovdan ibaret. Yalapşap kullanılan görsel efektler, bir Hasbro oyuncağının potpurisine malzeme ediliyor sanki.
Anlamsız boşlukta debelenen robotlar, ‘Transformers’ sonrası moda oldu. ‘Pasifik Savaşı’ da bu yolda ‘çakma Japon’ olma yolunu seçti. Buradan nereye kadar gider bilinmez, ama video kalitesi baki gözüküyor. Ortada B-tipi eğlenceyi idare edecek bir Del Toro olmayınca, seviye ‘trash’e geriliyor ve ‘tekno-çöplük’e ait bir devam filmi daha izliyoruz.
FİLMİN NOTU: 2.7
Künye:
Pasifik Savaşı: İsyan (Pacific Rim: Uprising)
Yönetmen: Steven S. Deknight
Oyuncular: John Boyega, Scott Eastwood, Charlie Day, Rinko Kikuchi
Süre: 111 dk.
Yapım yılı: 2018
‘VELAYET’: ‘VELAYET’ KİMİN HAKKI?
2017 Venedik Film Festivali ana yarışmasından En İyi Yönetmen zaferiyle dönen “Velayet”, Xavier Legrand’ın akılcı metniyle Fransa’daki ‘velayet problemi’nin içyüzünü aralıyor. Ödüle rağmen daha ziyade senaryosu ve oyunculuklarıyla öne çıkan, Fransız sanat sinemasının makineleşme problemine karşı çıkabildiği anlarda tutarlı bir çalışma olabiliyor.
Xavier Legrand iyi bir senarist mi, iyi bir yönetmen mi tartışılır. Ama “Velayet”te (“Jusqu'à la garde”, 2017) aile içi şiddet, erkek egemenliği, babalık, boşanma ve cinsiyetçiliğe dair söyleyecekleri olan metniyle seyirciyi germeyi beceriyor. Genel planlar ve iyi yazılmış karakterler, Thomas Gioria, Léa Drucker ve Denis Ménochet’nin katkısıyla perdede bir ‘inandırıcılık’ yüklenebiliyor.
Film, Fransa’daki velayet problemindeki cinsiyet eşitsizliğinin püf noktalarına dikkat çekiyor. Bunu fena yapmıyor. Eğer ‘söylem’ her şey olsaydı bu film için ‘önemli’ diyebilirdik. Ama Fransız sanat sinemasının gelenekselleşip bir hastalığa dönüşen ‘ağır tempo, doğal renkler ve dengeli kamera kullanımı’nın samimiyetsizliğine takılıyor çoğu kez. Bu da filmin gerilim yaratmada önemli dönüşlerde sınıfı geçse de, son düzlükte ortada kaldığını kanıtlıyor sanki.
FİLMİN NOTU: 5
Künye:
Velayet (Jusqu'à la garde)
Yönetmen: Xavier Legrand
Oyuncular: Léa Drucker, Thomas Gioria, Denis Ménochet, Mathilde Auneveux
Süre: 93 dk.
Yapım yılı: 2017
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
LOVING VINCENT: 8.8
PHANTOM THREAD: 7.7
SEVGİLİZ (NELYUBOV): 7.5
SUYUN SESİ (THE SHAPE OF WATER): 7.5
THE POST: 7.1
UĞUR BÖCEĞİ (LADY BIRD): 6.9
ÜÇ BİLLBOARD EBBİNG ÇIKIŞI, MISSOURI: 6.7
SOFRA SIRLARI: 6.5
BEN, TONYA (I, TONYA): 6.4
EN KARANLIK SAAT (DARKEST HOUR): 6.1
MEKANLAR VE YÜZLER (VISAGES, VILLAGES): 6
KAYBEDENLER KULÜBÜ: YOLDA: 5.9
BENİ ADINLA ÇAĞIR (CALL ME BY YOUR NAME): 5.8
ENTEBBE’DE 7 GÜN (7 DAYS IN ENTEBBE): 5.7
FLORİDA PROJECT: 5.5
FOXTROT: 5.8
İYİ GÜNLER: 5.5
PERVANE (THE BREADWINNER): 5.5
ARİF V 216: 5.4
SAVAŞTAN SONRA (MUDBOUND): 5.1
COCO: 5
DÜNYANIN BÜTÜN PARASI (ALL THE MONEY IN THE WORLD): 5
SESSİZLİĞİN KARDEŞLERİ: 4.7
ÖZGÜRLÜĞÜN ELLİ TONU (FİFTY SHADES FREED): 4.6
KIZIL SERÇE (RED SPARROW): 4.5
GÖREVİMİZ TATİL: 4
STALİN’İN ÖLÜMÜ (THE DEATH OF STALIN): 3.8
GRINGO: 3.5
AİLECEK ŞAŞKINIZ: 3.5
LOCMAN: 3.2
ALEM-İ CİN: 3.1
ÖLÜMLÜ DÜNYA: 3
ZİYARETÇİLER: GECE AVI: 3
ÖLDÜRME ARZUSU (DEATH WISH): 2.9
DİRENİŞ: KARATAY: 2.8
HADİ BE OĞLUM: 2.8
MELEZ: 2.6
TOMB RAIDER: 2.5
KAYHAN: 2.4
MAHALLE: 2.4
TUT YÜREĞİMDEN ANNE: 1.2
KIRLANGIÇLAR SUSAMIŞSA: 0.9