2010’ların en yerli filmlerinden “Gizli”, ülkemizde vizyona girmeden 16 Mart’ta MUBI’de dijital prömiyerini yaptı. Kürt sinemasının nev-i şahsına münhasır figürü Ali Kemal Çınar’ın en özgün ve deneysel eseri, kuir sinema kitaplarına adını altın harflerle yazdıracak! 2016’da !f İstanbul’da Keş!f Ödülü’ne ulaşan çılgın filmi MUBI’de bu ay başlayan ‘Ali Kemal Çınar’la İfadesiz Mizah’ seçkisinde ikinci kez izleyince altı senede değerini arttırdığını fark ettim.
FİLMİN NOTU: 7
KUIR SİNEMA KİTAPLARINA ADINI ALTIN HARFLERLE YAZDIRACAK
Ali Kemal Çınar’ın amatör ilk uzunu “Kısa Film” (“Wenda”, 2010) ile beraber kendi özyaşamsal dünyasına bizi götürdüğüne tanıklık etmiştik. 2016’da “Gizli” (“Veşarti”) ve 2017’de “Genco” ise bu durumun en sinemasal noktalara açıldığı yerlerdi. Aslında onun ciddi bir deadpan (poker surat) komedi kimliği var. Politik meselelerin uzağında durarak sıradan Diyarbakır öyküleri anlatıyor. Kürtçe konuşan karakterleriyle alaycı bir yaklaşımın sözünü veriyor.
İsteyen Tsai Ming-Liang’a, isteyen Elia Suleiman’a, isteyen Kevin Smith’e, isteyen Aki Karusmaki’ye, isteyen Nanni Moretti’ye, isteyen Woody Allen’a benzetebilir. Ama “Gizli”de yapılan çılgın denemenin kuir sinema kitaplarına adını altın harflerle yerleştirecek bir tarafı var. Filmin yapısı siyah-beyaz kurulmuş. Burada ‘tezgahtar’ olarak çalışan Ali Kemal’in 30 yaşında kadına dönüşeceğini birinin söylemesiyle beraber aslında daha da şaşkına çeviren bir fantastik dünyaya açıldığı görülebiliyor.
YENİ TÜRKİYE’NİN ‘GLEN OR GLENDA’YA CEVABI KENDİ KURALLARINI KOYUYOR
Trash sinemanın öncülü Ed Wood “Glen or Glenda”da (1953) cinsiyet operasyonuyla trans bireye dönüşmek ile dönüşmemek arasında kalan bir bireyi ele almıştı. Bu yapıt kuir sinemada kült bir esere dönüşmüştü. Çınar burada ona cevap olarak gelen bir filme imza atmış. Bunu yaparken de siyah-beyaz görüntülerle beraber işin başka bir boyutunu deneyimlemek bize kalıyor.
Karşısındaki karakterlerin ağızlarında değil içsesleriyle konuşmaları işin daha avant-garde ve deneysel boyutunu devreye sokuyor. Kürt sinemasında özellikle Kazım Öz 2000’lerden sonra bir cesaret getirmişti. Ali Kemal Çınar ise bu hareketlenmenin mizahi ve deneysel boyutunda üretim yapıyor. Burada bir ‘cinsiyet değiştirme masalı’nın üzerinden giden yapı çok çarpıcı.
KÜRT MASALLARININ GÜZEL VE ÇİRKİN’İ Mİ?
“Gizli”, Kürt şair Ahmed-i Hani’nin 17. Yüzyıl’da yazdığı ‘Mem ü Zin’ adlı manzum eserinin üzerinden başka cinsiyete geçenlerin yöresel ‘Güzel ve Çirkin’i, ‘Leyla ile Mecnun’u veya ‘Adem ile Havva’sı gibi canlanıyor. Kürtçedeki ilk aşk mesnevisinin katkısıyla sürprizli yapının büyülü ve şaşkına çeviren bir finalle noktalanıyor. Halen tiyatro eserlerine de uyarlanan bu ikonik şiir 1991’de kalıcı olmasa da aynı isimli bir Ümit Elçi filmine de malzeme olmuştu.
Ali Kemal’in finalde renkli bir şekilde biri erkek diğeri kadın kılığına girmiş karakteri görmesiyle beraber aslında Diyarbakır’dan bir efsanenin dehlizlerinde çılgın bir incelemeyi şaşkınlıkla izliyoruz. Yönetmenin ilk filminde problemi aslında çok basitti. Ama burada cinsel kimlik, sonrasında süper kahramanlık, 2018’de ise “Arada”da (“Di Navberê De”) diller arasında kalmışlıkla ‘büyülü gerçekçi fantastik komedi’ye kayış vardı.
‘KADINLAR NE İSTER’ DE ESİN KAYNAKLARI ARASINDA
Adeta “Glen or Glenda” ile Nancy Meyers’in “Kadınlar Ne İster”inin (“What Women Want”, 2000) birleşmesine tanıklık ediyoruz. Çınar’ın siyah-beyaz ve deneysel sınırları zorlaması kariyerinde başka bir yöne kayması açısından iyi oldu. Bundan sonrasında bu yolda devam etmek de ona iyi geldi.
Elbette herkesin imece usulü her şeyi üstlenmesi çok doğru olmayabiliyor. Bu eğilimin zaafları çokça devreye girebiliyor. Ancak burada olup bitenler ciddi bir gizem, gerilme ve saklı mizahla geliyor. Bu durum da Kürt sinemasından son 2010’larda çıkan en özgün ve iyi filmi deneyimlemeyi getiriyor. Hatta bu tespiti yeni milenyuma da genişletebiliriz.
ALİ KEMAL ÇINAR’IN DENEYSEL EĞİLİMİ ARTIYOR
Ali Kemal Çınar, yerli sinemanın deneysel kanadında çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Kariyerine Elia Suleiman ve Tsai Ming-Liang izleriyle başlasa da buradan itibaren Apichatpong Weerasethakul’a göz kırpmaya başlıyor. “Arada”da da Tayland Yeni Dalgası’nın deneysel yönetmeninin eğilimlerini hatırlatarak kontrolden çıkabilmişti.
Artık kendi kişisel fantezilerini anlatmaktan uzaklaşıp yavaş yavaş işin fantastik boyutuna da kafa yoruyor. Sabit çerçevelerin amatörlüğünün üzerine geçen bir Kürt masalının, tarihi bir aşk öyküsü misali gerçekleşmesine destek verdiğimiz bir çıkışsızlığın adını koyuyor. Bu durum da fantastikle iç içe geçmenin anlamsız sarhoşluğundan keyif alma ve sinemasal haz çıkarma ile yer değiştiriyor aslında. “Gizli”, gizemli seyir süreciyle ‘hissizlik’ ile ‘heyecan’ı bir arada yaşatmasıyla, zıt kutupları devreye sokmasıyla değer arz ediyor.
YENİ MİLENYUMUN EN İYİ VE ÖZGÜN YERLİ KUIR FİLMİ
Kürt sinemasının deneysel deadpan komedi yönetmeninin “Glen or Glenda”sı ülkemizdeki kuir birey temsilleri arasında en özgün ürünü ekliyor. Bu alanda “Dönersen Islık Çal” (1993), “Gece Melek ve Bizim Çocuklar” (1994) gibileriyle yarışıyor. “Zenne” (2011), “Teslimiyet” (2010), “Aşk Büyü vs.” (2019), Bilmemek” (2019) ile ise ciddi bir sıklet farkı ortaya koyuyor. İkinci izleyişte altı senede güncelliğini ve çarpıcılığını koruduğunu 2019’da yapılan vasat ve vasatın altı denemeleri rahatlıkla sollayarak ispatlıyor.
Çınar’ın çılgın benliğindeki mucizevi fikirlere ve yapıbozucu avant-garde zihniyete bu toprakların daha da çok ihtiyacı var! 1970’lerin sonu ve 1980’lerde Bülent Ersoy’un trans kimliğine dair özyaşamsal eserler izlemiştik. Ancak onlar Yeşilçam ucuzluğuna kaymıştı. Burada imkansız aşkı ele alan bir şiir dizesinden yola çıkan kıvrak zeka, Jean Cocteau’yu da, Ed Wood’u da akla getiren bir şekilde sunuyor. Kült olacak bir fantastik sinema hınzırlığı servis ediyor.