FİLMİN NOTU: 6
“She Said”, 30 Eylül-16 Ekim arasında düzenlenen 60. New York Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı. Maria Schrader, dönemin ruhunu çok iyi yakalayan Yeni Alman Sineması etkili feminist bir gazetecilik filmine imza atmış. ‘Biyografik #metoo gerilimi’ niyetine izlenen Weinstein belgesi, ucu açık finaliyle böyle olayların sonu gelmediğine vurgu yapıyor. “Spotlight”ı ikiye katlıyor.
MARIA SCHRADER WEINSTEIN OLAYINA MESAFELİ BİR OLGUNLUK KATMIŞ
2017 Ekim’inde Megan Twohey ve Jodi Kantor, The New York Times’da Harvey Weinstein’in cinsel taciz olaylarıyla ilgili bir haber hazırlamıştı. Bu gazetecilik başarısı ses getirip #metoo hareketinin başlaması için ilk olaylardan birine dönüşmüştü. 2019’da ise ‘She Said: How Two Reporters Broke The Story That Changed The Rules About Sex & Power’ adlı kitap çıktı. Burada bu araştırmanın görsel karşılığını izliyoruz.
1965’li Maria Schrader’ın 1998’de Dani Levy’yle beraber çektiği casusluk gerilimi “Zürafa” (“Meschugge”), 2016’da yaptığı 2010’ların en iyi biyografik filmlerinden “Stefan Zweig”, 2020’deki Seidl’ın görüntü yönetmeniyle çalıştığı Netflix ürünü ‘Unorthodox’ dizisi derken sürekli bir kalite sözü verdiğini itiraf edebiliriz. Sadece “Tam Sana Göreyim”de (“I’m Your Man”, 2021) Kemal Sunal’ın “Japon İşi” (1987) kıvamı B-tipi bir romantik-bilimkurguya açılmıştı.
UCU AÇIK BİTEREK HOLLYWOOD’DA TACİZLERİN SÜRDÜĞÜNE DİKKAT ÇEKİYOR
Burada Barry Jenkins filmlerinde Afro-Amerikan kültürünü başka bir boyuta taşıyan Nicholas Britell’in piyano ve çello üzerine kurulu besteleriyle start alıp ucu açık biten bir araştırma süreci izliyoruz. Ona Arjantinli görüntü yönetmeni Natasha Braier’ın (Acı Süt, Neon Şeytan, Sylvia’nın Şehrinde, The Rover, Honey Boy) gri-mat renklerle bezeli sinematografisi incelikle ekleniyor. Araya giren plastik renk skalası ise aslında New York’un gece hayatına sahicilik getiriyor.
Çelloyu üslenen Caitlin Sullivan da önemli bir cinsiyet eşitsizliği katkısı verdiği söylenebilir. Sinematografi-müzik birlikteliği asap bozucu bir gazetecilik filmine alan açıyor. Bu duruma uzanırken ise Zoe Kazan ve Carey Mulligan’ın bir uyum içinde sırt sırta verdiklerini söylemek lazım. #Metoo döneminin ruhunu bu ikilinin direnci sayesinde daha allak bullak edici hale geliyor. Adeta olan bitenleri bir gizem araştırmasından ziyade sömürülmeyen bir kadın tacizi olayına dönüştürmek değerli.
2018’DEKİ İLK #METOO FİLMİNE FEMİNİST BİR EKLEME
2018’de ilk #metoo filmi “Assasination Nation”dı. Sam Levinson’ın yüksek yaratıcılık gücüyle kavranmıştı. Burada Roger Ailey’nin Fox News’un cinsiyetçi patronunun çarpıcı mini dizisi ‘The Loudest Voice’ kadar vurucu bir süreç var. O olayla ilgili, ‘orantısız makyaj her şey değildir’ dedirten olmamış “Bombshell” (2019) filminin üzerine çıkma bu sayede gerçekleşiyor.
Yabancı Dilde Film Oscar’lı Lehçe “Ida”nın (2013) ortak senaristi İngiltere doğumlu Rebecca Lenkiewicz’in metni fazlasıyla işliyor. Kadın-erkek çekişmesinde bir tarafı karikatürize etmeden veya boyutsuz göstermeden gerçekleşen olayların sahiciliğiyle yüzleşiyoruz. Feminist bir ruh bu sayede yönetmeninden görüntü yönetmenine, senaristinden ortak bestecisine kadar sergileniyor.
YENİ ALMAN SİNEMASI’NIN VON TROTTA GELENEĞİ DEVREDE
Megan’da Carey Mulligan yeni uzun saçlarıyla müthiş bir özen sunuyor. Ona ise Jodi’de Zoe Kazan katılmış. Bu ikilinin uyumu Yeni Alman Sineması’nın feminist ustası Von Trotta’nın stilize politik gerilim filmlerinden kopup gelen bir dile kadar götürüyor bizi. Schrader sömürmeden aslında akımın geleneğini uygulamış.
Bu sayede ‘Unorthodox’ ile akrabalık kurma olanağı bulmuş. 1.85:1’de kameranın duruş kareleri aslında genel planların, orta planların, derin odağın hakimiyet kurabileceği, ikiyüzlülüğe, cinsiyetçiliğe isyan eden bir araştırma sürecini izliyoruz. Rose McGowan, Charlize Theron fazla gözükmüyor. Ashley Judd ise bu durumun parçasına dönüşüyor. Bazı bölümlerde ise tacizin locked-down shot ile mesafeli olarak resmedildiğine tanıklık ediyoruz.
‘THE POST’ VE ‘HOW TO BUILD A GIRL’DEKİ KARAKTERLERE İKİ KARDEŞ
“She Said”, asap bozucu bir biyografik gazetecilik filmi. Sinema tarihinde “The China Syndrome” (1979), “His Girl Friday” (1940), “Broadcast News” (1987), “Christine” (2016) gibi filmlerdeki kadın gazeteci karakterlere ekleme yapma olanağı bulunuyor. #Metoo sonrası dönemde ise “The Post”un (2017) Katharina Graham’i, “How to Build a Girl”ün Johanna Morrigan’ıyla ile kardeşlik ilişkisi kuruyor.
Bunların Pakula başyapıtı “All The President’s Men”in (1976) feminist ön bölümü olarak beliren ilkinde Streep’in ‘The Post’ gazetesinin kadın patronu, ikincisinde Feldstein’ın 90’lara ışınlanan ‘fantastik müzikal’ işlevli araştırması kadar iddialı sinema yok. Ama “She Said” özellikle Von Trotta usulü bir gazetecilik filmi olarak işliyor. Biyografik gerilim damarından giderek kendine özgü bir yol izliyor.
BİRAZ DAHA KISA OLABİLİRMİŞ
Fazlasıyla feminist ruhla, dönemi yakalayan bir çalışmaya dönüşüyor. Patricia Clarkson ve Samantha Morton’ın da eklenmesiyle ‘cinsel taciz’ araştırması vurucu hale geliyor. Atom Egoyan’ın bu temaya dair whodunnit filmi “Where the Truth Lies” (2006) veya Antonio Campos’un “Christine”i seviyesinde mi tartışılır.
Schrader biraz süreyi orta bölümde kısaltabilirmiş. İşlenmemiş karakterler bir yana gerçek oyuncuların da daha aktif olması, Ashley Judd’a ekleme yapması gerekebilirmiş. Ama büyük oranda düzgün yapılmış ve aradaki eksikleri doldurmasıyla tatmin eden bir çalışma. Tom McCarthy’nin Oscar’lı “Spotlight”ını (2015) sinemasal açıdan ikiye katlıyor. Onun izinde yapılan üretimlere karşı bir minimalist damar servis ediyor.