Sevgili okurlarım, kelimenin tam anlamıyla bir insanlık suçu ile karşı karşıya kaldık. Bu suçu da Türkiye Cumhuriyeti Devleti işledi. Yazarken bile sinirleniyorum.
İster katil, ister hırsız olsun. İnsan insandır ve suçu ne olursa olsun devlet onun sağlığını korumak zorundadır. Oysa bakın, Güler Zere’nin başına neler geldi. Milliyet’te hafta içi yayınlanan haber içler acısıydı:
“Elbistan Cezaevi’nde yakalandığı kanser hastalığı ölümcül evrede olan 37 yaşındaki Güler Zere, Adli Tıp Kurumu gerekli raporu hazırlamadığı için hâlâ tutukluluk koşullarında yaşam savaşı veriyor.
Zere’nin tedavi gördüğü Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mete Korkut Gülmen, Zere’nin kanserin en son evresi olan ‘terminal’ evrede bulunduğunu söyledi. Hukukçular Derneği de Adli Tıp Genel Kurulu’nun 42 üyesi hakkında suç duyurusunda bulundu. ‘Anayasal düzeni yıkmak’ suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılan Zere, 14 yıldır Elbistan Cezaevi’nde hükümlü. Cezaevinde ağız içi kanserine yakalanan Zere’nin hastalığı geç teşhis edilince hızla ilerledi. Balcalı’da mahkum koğuşunda tedavi altında bulunan Zere, şu anda hastalığın en son aşaması olan 4. evresinde. Ailesi, sağlığına kavuşma umudu olmayan Zere’nin artık evinde kalmasını istiyor ancak, Adli Tıp Kurumu hâlâ rapor veremedi. Zere’nin tedavi gördüğü Balcalı Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Gülmen, Zere’nin kanserin en son evresi olan ‘terminal’ evrede bulunduğunu, bu nedenle cezaevi koşullarında bakım ve yardım olmadan tedavisinin mümkün olmadığı yönünde rapor verdiklerini söyledi.
Adli Tıp Kurumu’nun raporunun beklenmesi sebebiyle dosya Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmediğinden, Cumhurbaşkanı da bir değerlendirme yapamamaktadır.”
Sonunda, Adli Tıp kurumu raporunu yazdı, Cumhurbaşkanlığı da af mekanizmasını devreye soktu. Rapor kendisine ulaşır ulaşmaz Zere’yi affetti.
Bu kadar zaman geçirilmesi karşısında, acaba siz kendinizi nasıl hissettiniz bilemem, ancak ben insanlık adına açıkça isyan ettim. Hele Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, Can Dündar’ın NTV’deki Canlı Gaste programına bağlanıp “Karar verirken hastanın yararı kadar, toplumun bazı kesimlerinin düşüncelerini de düşünmek zorundayız” demez mi?
İnanamadım...
Düşünebiliyor musunuz, işi doktorluk ve sürekli eleştiri alan bir kurumu doğru dürüst yönetmek olan İnce, kalkıp “Toplum ne der?” diyerek, bir insanın ölümünü seyredebiliyor. Yazıklar olsun. Neyse ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kendinden bekleneni yaptı. Bu büyük insanlık ayıbına son verdi.
Yat bayrağı ile vatan hainliği!
Baymak Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akdoğan’a atfen SABAH (31.10.09) gazetesinde bir haber okudum ve doğrusu çok şaşırdım.
Akdoğan, daha önce yabancı bayrak altında dolaşan yatına Türk bayrağı çekmiş. Yeni çıkan yasadan yararlanmış ve şöyle demiş:
“...Her yat sahibi Türk vatandaşının bu uygulamayla birlikte yatına Türk bayrağı çekmesi gerekir. Düzenlemeye rağmen yatına Türk bayrağı çekmeyen vatan hainidir...”
Hoppala...
Her şey bitti, şimdi de yatına Türk bayrağı çekmeyen vatan haini damgasını yiyor.
Ne demektir bu?
Akdoğan acaba çok gereksiz bir açıklama yapmış olduğunun farkında değil mi? Yoksa, AKP iktidarına sempatik görenmek için mi bunu söyledi?
Hayır, Sayın Akdoğan... Türk bayrağını çekip çekmemek tamamen bir ekonomik kolaylıkla ilgilidir ve bunu da en iyi siz biliyorsunuz. Eğer son düzenlemeyi yapanlar, içine son derece gereksiz kısıtlamalar koymamış olsalardı, bugün herkes Türk bayrağına geçerdi. Oysa, bürokratik kafalar öylesine garip kısıtlamalar getirdiler ki, işin tadı kaçtı. Bu kafa değişmeden, bayrak düzenlemesi hiçbir zaman beklendiği gibi işlemeyecektir.
TSK kimseyi saklamaz
Geçen salı grup toplantısında, Başbakan’ın TSK konusundaki sözleri çok kişinin kafasını karıştırdı. Öyle cümleler kurdu ki, sanki kurum içinde bir takım direnmeler varmış ve Başbakan “Sorumluları korumayın...” diye uyarıda bulunuyormuş gibi bir izlenim yarattı. İşin ilginç yanı, sonradan da hiçbir açıklama yapılmadı. Oysa Başbakan, yanlış anlamalar olduğunda hemen düzeltir. Bu defa suskundu. Tüm yorumlara rağmen, ne tepki, ne de düzeltme geldi. Merakla gelişmelerin hangi yöne gideceği bekleniyor. Başbakan’ın işaret ettiği o meçhul sorumlu veya sorumlular kimler? Ne olursa olsun, ben TSK’nın bu işin üstünü örteceğine kesinlikle inanmıyorum. Özellikle Org. Başbuğ, onca açıklamasından sonra, böyle bir yola girmez. İşte bu açıdan bakınca önümüzdeki günler veya haftalarda önemli gelişmeler bekliyorum. Önünde sonunda, ya belgenin gerçek olup olmadığı veya gerçek ise sorumlusu anlaşılacaktır.
Belediye başkanları mı, dış politika yapacak?..
Bu işler böyledir. Kurumsallaşamamış ülkelerde, başbakanlar hapşırınca müritleri soğuk kaparlar. Şimdiye kadar böyle bir durumla karşı karşıya kalınmamıştı, şimdi bu da oldu.
Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, aslında aklı başında bir insandır. Gaza mı geldi ne oldu anlayamadım. Üstüne hiç vazife olmadığı şekilde İsrail Büyükelçisi Gaby Levy’i sert şekilde eleştirmiş.
Nerede kaldı nezaket? Üstelik, Türkiye’nin dış ilişkileri ne zamandan beri belediyelerin görev alanına girer oldu? Bir de baktık, belediye başkanlarını bu defa öğrenciler de izlemeye başladılar.
Başbakan veya Dışişleri Bakanı, İsrail’i eleştirebilir. Onların kafalarında bazı dengeler vardır, kullandıkları kelimeler özel anlam yüklüdür. Sizler ise, tutumunuzla bu ülkeye çok daha büyük zarar verdiğinizin farkında değil misiniz?
TV’ye çıkacak milletvekillerini dahi seçen Başbakan ve en yakın danışmanı Ahmet Davutoğlu, bu manzaraya seyirci mi kalacaklar?
Nehir kenarında bekliyorum...
Çin atasözüdür. Çok severim. “Eğer nehir kenarında yeterli süre kalabilirsen, mutlaka sana kötülük edenlerin suyun içinde sürüklenerek geçtiğini görürsün.” Şimdiye kadar bu atasözüne uygun şekilde, bana kötülük etmiş nice kişinin nehrin sularında sürüklenerek geçip gittiğini gördüm. Yenilerini de bekliyorum.
SİNPAŞ’ın başarısı
SİNPAŞ’ı artık hepimiz tanıyoruz. Türkiye’nin en önde gelen inşaat şirketlerinden birisi. Gazetelerdeki boy boy ilanlarıyla günlük yaşamımıza giren dev bir kuruluş. Bu hafta 35. doğum gününü çok ilginç bir şekilde kutladı. Bir inşaat şirketinden nasıl bir kutlama beklersiniz? Çalgılı, şarkılı, yemekli bir davetle tüm müşterilerini ve yakınlarını kucaklamaları daha normal gelir değil mi? Oysa SİNPAŞ bunun yerine Almanya eski Başbakanı Schröder ve ABD eski Başkanı Bill Clinton’ı davet etti. Bine yakın davetliyle ve CNN TÜRK aracılığıyla da, bütün Türkiye ile bu iki liderin görüşlerini paylaştılar. Avni Çelik adeta yeni bir çığır açmış oldu. Hem kendisine hem de şirketine küme atlattı. Demek ki, illa ki çalgılı dansözlü zengin davetlerle değil, ciddi ve saygın toplantılarla da dikkat çekilebiliyormuş.
Prof. Günuğur’dan AB dersi...
Avrupa Ekonomik Dayanışma Merkezi (EKO) tarafından yayınlanan bu kitap (Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri) bilimsel bir çalışma. Lisans, yüksek lisans ve doktora çalışması yapan gençler için bulunmaz bir kaynak. Belgelere dayalı bilgiler kamu veya özel sektördeki her kurum ve kuruluş için vazgeçilmez bir çalışmadır. Prof. Dr. Haluk Günuğur gibi, yaşamını AB ve bilimsel çalışmalara adamış bir bilim adamı için gurur duyulacak bir eser.