Ebru Gündeş’in kendisini aldattığı iddiasıyla eşi Reza Zarrab’a boşanma davası açtığını biliyoruz. Burası kesin çünkü sonuçta hukuki bir işlem ve kaydı, kuydu var. Rıza Zerrab’ın, eşini aldattığı kadınlardan biri olarak ortaya Hadise’nin adının atılması ise ‘şimdilik’ tamamen bir iddia. Bir kadını büyük zan altında bırakan bir iddia hem de. Hadise açıklamasını yaptı, “İftira” dedi, “Bu kadar uzun boylu değil” dedi, “Kimse benim namusumu, şerefimi lekeleyemez” dedi. Ebru Gündeş ise tek kelime etmedi, etmiyor. Boşanma dilekçesinde eşinin kendisini aldattığını söylediği kadınlardan birini kendisinin de iyi tanıdığını belirttiğine göre kimliğini biliyor.
Yani bu kişi Hadise değilse “Ortaya atılan iddialar yalandır” demesi çok kolay. Ama bu tek cümlelik açıklamayı bile yapmıyor. Peki, yıllarca yan yana çalıştığı, arkadaşlık ettiği Hadise, böylesine büyük bir iddia ile mücadele ederken Ebru Gündeş’in sessiz kalmasının sebebi ne olabilir? Akla iki seçenek geliyor. Birincisi iddia doğru, Ebru Gündeş de “Evet, Hadise’dir” dememek için susuyor.
İkincisi, iddialar doğru değil ama aralarında bir husumet var, Ebru Gündeş de bu olayı fırsat bilip Hadise’nin yıpranmasını seyrediyor. Bakın bu ikinci seçenek kadının kadına uyguladığı şiddettir. Bunun son bulması gerekir. Ebru Gündeş’in en azından çıkıp “Bu olayla ilgili gerçekler duruşmalar sırasında ortaya çıkacaktır” deyip topu hukuka atmalıdır. Aksi takdirde yaptığı çok büyük ayıptır.
SÜPER AÇGÖZLÜLÜK
Avrupa’nın en zengin 12 kulübü kendi aralarında maç yapıp futbol pastasının en büyük dilimini ceplerine koymak için ‘Avrupa Süper Ligi’ adı altında ucube bir lig oluşturmaya kalktı ama sonuç fiyasko oldu. Ligi ilan ettiklerinin ertesi günü 6 İngiliz kulübü ayrıldı, olay başlamadan bitti. Tüm ülke federasyonlarının ve UEFA’nın yaptırım tehditleri belli ölçüde işe yaramıştır.
Belki bu zengin takımlar bununla mücadele edebilirdi. Ama taraftar ortaya çıkıp bu girişime net olarak tavrını koyunca ortam değişti. Hiçbiri taraftarın tepkisinin önünde duramadı. Chelsea taraftarının takım otobüsünü stada sokmaması en büyük tepkiydi elbette. Taraftarlar, bu protesto sırasında “Super Greed’ yazılı pankart taşıyordu. Yani ‘Süper Açgözlülük...” Durum bundan daha iyi anlatılamazdı.
Bu zengin takımları ilgi çekici kılan şeylerden biri, Avrupa’nın ücra bir şehrinin takımının da bir gün onlarla maç yapma ihtimalinin bulunmasıdır. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi işte bu ihtimalin gerçekleşebilmesi için olanak sağlıyor. Ben futbolun üç ihtimalli olmasını seviyorum. Sürprizlere açık olmasını seviyorum. Yoksa sadece zenginlerin kazandığı, fakirlerin iyice dibe battığı şeklini değil.
BÖYLE Mİ SEVDİRECEKSİNİZ?
Avrupa Süper Ligi’nin de başkanı olan Real Madrid Başkanı Florentino Perez bu oluşumu savunurken “16-24 yaş arası gençler artık futbol izlemiyor. Onlara yeni seçenekler sunmalıyız” demiş. Neden izlemiyorlar acaba? Futbola erişmek çok pahalı, ondan olmasın? Kurdukları ligi izlemek parayla olacak. Özetleri, golleri bile parayla izlenecek.
Üstelik hayal ettikleri milyar dolarları kazanabilmek için ciddi anlamda pahalıya satacaklar. Peki çoğu öğrenci olan, henüz çalışma hayatına girmemiş bu gençler maçları hangi parayla satın alabilecek? Z kuşağı internet erişiminin bir insan hakkı olduğunu savunurken, maddi imkanları olsa bile para üzerine kurulu düzene karşı çıkmak için bu tür yayınları farklı şekillerde izlerken, onlara bilmem kaç euroya maç satabileceğini düşünen bir futbol yöneticisinin aklından şüphe ederim.