Türk Dil Kurumu uzmanları aşkı, “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” olarak tanımlamış. Keşke bu kadar basitçe anlatılsaydı aşk. Tarihin başlangıcından bu yana, aşkın binlerce tanımı yapıldı. Elbette bundan sonra da yenileri eklenecek. Şiirler, öyküler, romanlar yazılacak, filmler çekilecek, oyunlar sahnelenecek, şarkılar bestelenecek ve hepsi aşkı anlatacak. Yine de Türk Dil Kurumu’nun tanımındaki ‘aşırı’ sözcüğüne dikkatinizi çekmek isterim. Evet aşk, aşırılıkların bir araya geldiği duygu bütünü olabilir. Nitekim aşkı bilimsel olarak açıklamaya kalktığımızda bu aşırılıkların hepsini görmemiz mümkün.
VÜCUT KİMYASI
Kişi aşık olduğu andan itibaren vücut kimyası tamamen değişiyor. Çok fazla sayıda hormon salgılamaya başlıyor. Bu hormonlar aslında vücutta zaten var. Ama aşık olunduğunda salgı düzeyi ‘aşırı’ artıyor. Örneğin, aşık olanlarda, oksitoksin ve vazopressin adlı hormonların fazla salgılanması, karşıdaki kişiye bağlılığı artırıyor. Ayrıca dopamin ve norepinefrin adlı hormonların salgılanma düzeyi de aşırı derecede artıyor. Bakın bu dopamin denen şey motivasyonunuzu artırıyor, size mutluluk veriyor, heyecan veriyor, uykusuzluk yaratıyor, kalp çarpıntısına ve nefes darlığına neden oluyor. Bir başka deyişle, aşık olduğunuz kişiyi gördüğünüzde nefesinizin kesilmesi, kalbinizin deli gibi çarpması, mutluluktan uçacak gibi olmanız, heyecandan ölecek gibi olmanız, hep dopaminin aşırı salgılanmasının sonucu. Aşıkken iştahınızın kaçmasının nedeni ise norepinefrin adlı hormon. Şunu söylemeden geçemeyeceğim; dopamin aşıklarda aşırı derecede salgılanıyor ya, bir de şizofreni hastalarında bu kadar fazla salgılanıyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?
AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜ?
Şimdi gelelim daha bilindik terimlere. «Aşkın gözü kördür» derler ya, işte bunun da doğru olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış. Bu hormonların aşırı derecede salgılanması, beynin muhakeme ve yargılama yapan bölümlerini tamamen etkisiz hale getiriyor. Aşık olan kişiler, sevdiklerine karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor. Kişi, aşıkken tamamen kör oluyor ve sevgilisinin olumsuzluklarını beynin bu bölgelerinin çalışmaması nedeniyle göremiyor.
MÜKEMMEL AŞK VAR MI?
Aşk nasıl mükemmel olabilir? Ya da gerçekten aşkta mükemmeliyete ulaşmak mümkün müdür? Amerikalı Psikiyatri Profesörü Robert Sternberg’in ‘Aşkın Üçgen Kuramı’nda yazdığına göre, mükemmel aşkın 3 boyutu var. Bunlar; yakınlık, tutku ve adanmışlık. Sternberg 7 türlü aşk olduğunu ileri sürer.
1- MÜKEMMEL AŞK: Yakınlık, tutku ve adanmışlık, üçü bir arada.
2- HOŞLANMA: Yakınlık var, tutku ve adanmışlık yok.
3- DELI DOLU AŞK (SEKSE DAYALI): Tutku var, yakınlık ve adanmışlık yok.
4- İÇI BOŞ AŞK (PLATONIK): Adanmışlık var, tutku ve yakınlık yok.
5- ROMANTIK AŞK: Yakınlık ve tutku var, adanmışlık yok.
6- ARKADAŞÇA AŞK: Yakınlık ve adanmışlık var, tutku yok.
7- BUDALACA AŞK: Tutku ve adanmışlık var, yakınlık yok. Sternberg’in kuramında tutku; bireyin yoğun olarak hissettiği heyecan duygusu olarak tanımlanır. Tutkunun temelinde fiziksel ve cinsel çekim vardır, duygu çok fazladır. Adanmışlık; bireyin ilişkisini sürdürme çabasıdır. Adanmışlıkta zihinsel ögeler duygu yoğunluğundan fazladır. Yakınlık; kendimizi yakın hissettiğimiz kişiyle oluşan bağ. Bu üç ögenin ilişkideki önemi, ilişkinin uzun mu yoksa kısa soluklu mu olduğuna bağlı olarak değişiyor. Örneğin, tutku ögesi kısa süreli ilişkilerde daha anlamlıyken, adanmışlık ve yakınlık, uzun süreli ilişkileri daha iyi tanımlıyor.
AŞKIN ZAMAN ÇİZELGESİ
9 AY SONRA: Baştaki düzen ve özen yavaş yavaş düzensizliğe dönüşüyor.
1 YIL SONRA: Baştaki tutkulu sevgi ve sevgiliyi özleme durumu şefkate dönüşüyor.
1.5 YIL SONRA: Eşler ya da sevgililer artık kendi bakımlarına dikkat etmemeye başlıyor.
2 YIL SONRA: Yıldönümleri sıkıcı olmaya başlıyor.
2.5 YIL SONRA: Dışarıdaki sürpriz akşam yemekleri terk ediliyor.
2 YIL 6 AY 15 GÜN SONRA: Televizyon izlerken sokulmalar ve sarılmalar bitiyor.
3 YIL SONRA: Monotonluk, sıkılmalar, özensizlik, düzensizlik, terslemeler, çekilmez olma durumları, hakaretler başlıyor ve aşk ölüyor.
3.5 YIL SONRA: Birlikteliği bitirme isteği başlıyor.