Gazetemizin zarif yazarı Şirin Sever, geçenlerde evlilik üzerine bir yazı yazdı ve “Evlilik hantallık mı yoksa?” diye sordu. Ona bu soruyu sorduran açıklamalar, Yılmaz Erdoğan ile 12 yıl evli kaldıktan sonra boşanan Belçim Bilgin’den ve 5 yıllık sevgilisi Emel Karaköse ile 2 Mayıs’ta evlenen Selim Bayraktar’dan gelmişti. Belçim Bilgin, “Evlilik kurumunun hantallığı ve özellikle de her şeyin hoyratça tüketildiği bu zamanda, evliliğe yüklenenlerin aşka büyük ağırlık getirdiğine inanıyorum” derken, Selim Bayraktar ise “Evlilik güzel şey, sevdiğini bulursan, seni anlayan, senin de onu anlayabildiğin bir insanla berabersen ömrün uzar” diyordu. Bu açıklamaların ışığında da Şirin, “Evlilik bu şahane romantik sözlerle başlıyor, kısa ya da uzun zaman sonra da Belçim’in dediği gibi hantallaşıyor. Kim, nasıl bu hale getiriyor peki?”
EVLİLİK NEDİR?
Evliliği tanımlayayım önce... İki kişinin, birlikte yaşama iradesini devlet nezdinde onaylatması işlemidir kısaca. Kimilerine göre modası geçmiş bir kurum, kimilerine göre toplumsal bir zorunluluk, kimilerine göre de ilişkilerin zirve noktası. Eski Yeşilçam filmlerindeki gibi değildir evlilik. O filmlerde esas kız ile esas oğlan, kötü adamlarla, ailelerle ve daha bir sürü şeyle mücadele eder, nihayet nikah masasına oturur ve “Son… Arzu Film” yazısı perdede belirir. “Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar” klişesinin başlangıcı olarak gösterilir.
Gerçek başkadır oysa. Evlilik bir ‘son’ değil, bir başlangıçtır ve emin olun dünyanın en zor işidir. Şirin, yazısının bir bölümünde “Doğru insanı bulduğunda cennet, bulamazsan cehennem” tabirini kullanıyor ama ben de şu soruyu sormak zorundayım. Doğru olarak kabul ettiğin kişi, ya sonradan ‘yanlış’a evrilirse? Sonuçta evlilik bir kurum olsa bile, o kurumu yaşatan iki insan var önümüzde. İnsanlar da değişebilir, dönüşebilir. Bazen iyiye doğru, bazen de kötüye. Şirin’in tabiriyle, ayrılan kendi cennetine dönmek istemiştir belki. Diğerine de cehennem kalmıştır bu durumda.
ZOR DOSTUM ZOR
Evliliğin dünyanın en zor işi olduğunu söylerken abartmıyorum ama bu cümleden evliliği önemsemediğim anlamı çıkmasın. Aksine, ben çok önemsenmesi gerektiğine inanıyorum. Yaşadım, oradan biliyorum. Boşanma sebeplerinin büyük çoğunluğunun da evliliğin önemsenmemesine dayandığını düşünüyorum. Örneğin ihanet... Evliliğini önemseyen biri ihanete kalkışabilir mi? Elbette hayır. “Evlenmiş olmak için evlenmek” diye bir kavram var.
Arkadaşlarının tamamı evlenmiş sen hâlâ bekarsan “Ben de evlenmeliyim” diye düşünüyorsun. Çünkü onlar çift olarak buluşurken, sen dışlandığını düşünüyorsun. Ya da annen, baban “Hadi kızım/oğlum, artık bize bir torun sevgisi tattır” diyor. Bayramlarda ziyaret ettiğin akrabalar, sürekli “Ne zaman evleniyorsun?” diye soruyor. Sonuçta kodlanıyoruz hepimiz ve “Mutlaka evlenmeliyim” fikri benliğimizi ele geçiriyor.
Hop, yine evliliği önemsememe konusu çıkıyor ortaya. Kültür farklılığı, fikir ayrılığı, beklentiler konusunda hiç konuşmamak, maddi durumun etkisi gibi konular önemini kaybediyor. Tabii bir de “Evlenince düzelir” gibi yanlış yargıların da etkisiyle imzayı atıveriyoruz. Oysa düzelmiyor, aksine daha kötüye gidiyor. Evlilik, imzayı attığınız andan itibaren bir yıpranma sürecinin başlangıcıdır. Cicim ayları geçince hayatın gerçekleri yüzünüze çarpmaya başlar. Böyle olacağını bilerek imzayı attıysanız, sorun yok, duruma ayak uydurabilirsiniz. Ama evliliği bir mutluluk kaynağı olarak görüyorsanız, çuvalladınız demektir.
AŞIKKEN EVLENMEYİN
Birazcık da istatistikler konuşsun. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, sadece geçen yıl 574 bin 358 çift evlendi ülkemizde. Ama bu sayı, aslında evlenme oranının arttığını göstermiyor. 2005’te Türkiye’nin nüfusu 68.7 milyonken evlenen çift sayısı 641 bin 973’tü. Şimdi nüfusumuz 85.2 milyon. Ayrıca yine 2005’te boşanan çiftlerin sayısı 95 bin 895’ken 2022’de 180 bin 954 oldu. Kısaca, evlenenler azalırken, boşananlar artıyor.
Ayrıca boşananların yüzde 2.6’sı, daha evliliğinin bir yılı bile dolmadan mahkemeye koşmuş. Demet Özdemir-Oğuzhan Koç ya da Zeynep Bastık-Tolga Akış gibi. 26 yıldan sonra boşananların oranı yüzde 9.3. Arzum Onan-Mehmet Aslantuğ gibi. Son olarak bir noktaya dikkat çekmek isterim. Aşık olduğunuz kişiyle evlenin ama aşıkken evlenmeyin. Hormonların beyninize oyun oynadığı o ilk dönemde atacağınız imza büyük olasılıkla yanlış olacaktır. Aşk, hayalin peşinde koşmaktır; evlilik ise gerçeğin.