“Biri var hayatımda” dedi, yüreğim kalktı yerinden, dönmemek üzerine gitti. “Mutluyum” dedi, sevinmeliydim, sevinemedim. Bir zamanlar benimle paylaştığı mutluluğun şimdi başka bir ortağı vardı demek. Cevap vermemi bekliyordu, bir yorum yapmamı... Ayrılırken arkadaş kalmaya söz vermiştik ya, paylaşıyordu hayatındaki gelişmeleri benimle, yani arkadaşıyla. Bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum ama dilimden kelimeler bir türlü dökülmüyordu. Bir gün hayatına biri girecekti elbette ama o gün bugün değildi, öyle hissediyordum. Çünkü ben içimdeki yangını henüz söndürememiştim. Döneceği umudunu taşımıyordum, dönse bile hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da biliyordum ama işte... “Senin adına çok sevindim” dedikten sonra “Nasıl biri?” diye sormalıydım ama soramadım. Bir anda başka başka kelimeler dökülmeye başladı ağzımdan...
İŞTE ÖYLE BİRİ
“Bir anını bile onsuz geçiremediğin, yanındayken bile özlediğin, bir gülüşüne tüm dünyayı feda ettiğin... Hayatının anlamı, yaşamının kaynağı, yüzüne baktığında huzur veren, seni hep seveceğinden emin olduğun... Üzülmesine dayanamadığın, bir damla göz yaşı akıtsa içinin sızım sızım sızladığını hissettiğin... Sözleriyle seni mest eden, bakışıyla bambaşka alemlere götüren, her hayalinde var olan, dünün, bugünün, yarının, yüreğinin yarısı olan... Dokunuşuyla içini titreten, tutkunun ateşini kalbine yerleştiren, yağmuru, soğuğu keyifli hale getiren... Her daim baharın, çiçeğin, en parlak mavin, kırmızın, gökkuşağın, yol arkadaşın, en iyi dostun, gururun, gökte ararken yerde bulduğun... Dünyanın en güzeli, en şirini, en tatlısı, en ateşlisi, en akıllısı, en sadığı... Seni sen olduğun için seven, seni her şeyinle kabul eden, kendisinden çok seni düşünen, çocuk, olgun, genç, yaşlı, her zaman deli sevdalı... Gündüz güneşin, gece ayın, masmavi yıldızın, sarı sıcak kumsalın, yemyeşil ormanın, ağaçtaki dalın, denizdeki martın... Yüreğindeki kelebek, seni sen yapan, zaten ne yaparsa hep iyi yapan... Kokusuyla sarhoş eden, gölgesiyle bile mutluluk veren, sırdaşın, gönüldaşın... Sen ağlarken ağlayanın, gülerken gülenin, coşkun, sevincin her daim enerjin... “Tanrım ona bir şey olmasın” diye dua ettiğin, varlığı için her zaman şükrettiğin... Kaybetmekten deli gibi korktuğun, “Gidersen, ölürüm” dediğin, uğruna her şeyi göze aldığın, bir anına bir ömrü harcadığın... Pişmanlık yaşatmayan, “Keşke” dedirtmeyen, geçmişi özletmeyen, en saçma fikirlerine bile değer veren... Elin, ayağın, beynin, yüreğin, sevdan, sevdalın, kahkahan, gözyaşın, her daim aşkın... Ölesiye sevdiğin, sevmekten hiç vazgeçmediğin, akıl verenin, yol gösterenin, sesin, sessizliğin... Seni en çok anlayan, sensiz olamayan, bekleyenin, özleyenin, aynı yolda yürüyenin, en heyecanlı serüvenin... Aramasa delirdiğin, gelmese aklını oynattığın, kaybolsa çıldırdığın, umudun, özlemin... En doğru kararın, en güzel yılların, ruhun, ruh eşin, sönmeyen ateşin... Aklını alan, canına can katan, yüreğine canan olan, seni hiç yalnız bırakmayan, seni gözünden bile sakınan biri... .. Hayatındaki kişi böyle biri mi?”
SON SÖZLER
Şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Dili tutulmuştu sanki, söyleyecek kelime bulamıyor, sadece nefes alıp veriyordu. Kaç dakika böyle geçti hatırlamıyorum. Birden kalktı, “Gitmeliyim” dedi ve belki de aylar önce ikimizden birinin söylemesi gereken o cümleyi söyledi... “En iyisi biz bir daha görüşmeyelim...” En iyisi... Evet, bizim için en iyisi...