Mehmet CoşkundenizGazeteciliğin 'Bey'iydi

HABERİ PAYLAŞ

Gazeteciliğin 'Bey'iydi

Biz gazeteciler, bir meslek büyüğümüzle karşılaştığımızda, ona ‘ağabey’ diye sesleniriz. Bu hitap tarzı aslında usta-çırak ilişkisinin bir yansımasıdır. Rahmetli Mehmet Ali Birand öyleydi mesela, ‘Mehmet Ali abi’ydi. Rahmetli Rauf Tamer bizim ‘Rauf abimiz’di, rahmetli Mehmet Barlas, ‘Mehmet abi’miz... Bu isimleri kaybettiğimizde, veda yazılarımızda da “Güle güle ağabey” ifadesini kullanırız. Bunun bir tek istisnası vardı aramızda, Güneri Cıvaoğlu...

Gazeteciliğin Beyiydi

Kısa bir süre birlikte çalışma fırsatı buldum ama onu asıl çeşitli davetlerde bir araya geldiğimizde tanıdım. Ben zaten ‘Güneri Bey’ diye hitap ederdim ve başka hiç kimsenin de ona ‘Abi’ dediğini duymadım. O bizim ‘Güneri Bey’imizdi. Abi denmemesinin sebebi araya koyduğu mesafe değildi. ‘Bey’ tanımının içini tam anlamıyla doldurduğu içindi. Yaşamayı bu kadar seven, hayatın tüm renklerini bu kadar dış görünüşüne yansıtan başka birini tanımadım. Gustosu ve rafine zevkleriyle gazeteciliğin sefalet demek olmadığını bize gösteren isimdi. Gazeteciliğe, benden bir, iki yıl önce, Güneri Bey’in yönettiği gazetede başlayan fakülteden sınıf arkadaşım Alican Değer’in bu ölümün ardından yazdığı yazıdaki tespiti, nasıl bir gustosu olduğunu ortaya koyuyor aslında... “Adeta bir yaşama sanatı üstadıydı. Şöyle bir soru sorabilirdiniz: ‘Güneri Bey Roma’da en iyi terzi nerede?’ Ya da ‘Paris’te en iyi istiridyeyi nerede yiyebilirim?’ Her iki soruya da noktası virgülüne doğru cevabı verirdi.” Hakkındaki şehir efsanelerinin ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemem. Ama bir tanesini aktarmak isterim. Güneş gazetesinin genel yayın yönetmeniyken öğle yemeği için helikopterle Marmaris’e gittiği ve aynı gün döndüğü söylenirdi. En son 2 yıl önce, sevgili Ebru Erberdi’nin yılbaşı davetinde bir araya gelip yan yana oturmuştuk. Uzun uzun sohbet etme fırsatı bulmuştum. İyi ki denk gelmişiz. Güle güle Güneri Bey. Gittiğiniz yerin yıldızı olacağınızdan hiçbirimizin şüphesi yok.

Haberin Devamı

Gazeteciliğin Beyiydi

SERENAY ETKİSİ

Adana Altın Koza Film Festivali’nde jüri üyesi olan Serenay Sarıkaya ile ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Ne yapmış Serenay? Kendisine jüri üyeliği teklif edilmiş, kabul etmiş, Adana’ya gitmiş, görevini yapmış. Medya da Serenay’ın bol bol fotoğraflarını çekmiş, yayın organlarında en çok onun görüntüleri yer almış. Bazı sinema yazarları bu durumu acayip bulmuş, yok Serenay’ın kariyeri yeterli miymiş, yok jüride ne işi varmış, yok kendi promosyonunu yapmış diye eleştirmiş. Serenay’ın dikkat çekici ve medyatik olması onun oyunculuk kariyerini gölgelemez. Oynadığı dizileri, filmleri saymakla bitmez. Güzel ve alımlı bir kadın olması, festivale de zerre zarar getirmez aksine daha görünür kılar. Cannes’daki, Venedik’teki festivallerde de böyle oluyor, kimse de buna aldırış etmiyor. Fakat bu mesele aslında Serenay Sarıkaya meselesi değil. Sinema elitleri kendi aralarındaki tartışmaları Serenay üzerinden yürütüyor bence. Keşke çıkıp yüreklice bunu söyleyebilseler.

Haberin Devamı

FESTİVAL KENTİ

Adana demişken, farkında mısınız bilmiyorum ama bu şehir artık bir festivaller kenti oldu. Nisan’daki ‘Portakal Çiçeği Karnavalı’ zaten başlı başına bir olay. Şu sıralar kenti TEKNOFEST heyecanı sarmış durumda. 17 Ekim’de de ‘Adana Lezzet Festivali’ başlıyor. Aralık’ta bir de kebap-şalgam festivali olacak. Bu festivaller kente değer katıyor, olumlu bir imaj sağlıyor. Bu festivallerin hiçbiri zorlama değil, Adana’nın neredeyse tüm halkı etkinliklerin bir parçası oluyor. Eskiden Adana denince akla ilk kebap gelirdi, artık festival geliyor. Bu köşeden bir kez daha Adana’nın komşusu canım memleketim Mersin’e sesleneyim. Güney Fransa’dan çok daha güzel sahillere sahip olan şehrimin bu konuda geride kalması benim canımı sıkıyor. Bir tek Narenciye Festivali’miz var, geçen yıl deprem nedeniyle yapılamadı, bu yıl da tasarruf tedbirleri nedeniyle yapılamayacak. Umarım birileri ‘artık’ bu konuda bir adım atar.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder