Türkiye orman yangınlarıyla canhıraş mücadele ediyor. İtfaiyeciler, orman işçileri, askerler, gönüllüler, birkaç ağacı, birkaç yaban hayvanını daha kurtarabilmek için canları pahasına alevlerin içine dalıyor. En son Çanakkale’de bir yangın daha yaşadık. Neyseki kontrol altına alındı da rahat bir nefes aldık. Peki Türkiye’nin ciğeri yanarken bir ‘andaval’ ne yaptı? Bozcaada’ya tatile gitmiş, Polente tepesinde (büyük olasılıkla sevgilisiyle) gün batımını izlemek için hazırlık yapmış, fakat o da ne? Çanakkale’de yanan ormanlardan çıkan duman nedeniyle gün batımını izleyemediği için hayal kırıklığı yaşamış. Bunu da Instagram’da paylaşmış... Twitter’da (bu platformun yeni adı X) bu paylaşım “Mahalle” etiketiyle trend topic oldu. Birçok kişi “Mahalle yanarken saçını taramak deyiminin karşılığı budur” yorumunu yaptı. Bilmeyenler, mahalle yanarken kimin saçını taradığını öğrenmek için Google’a baksın bir zahmet. Ama en güzel cevap Bozcaada Belediyesi’nden geldi. Belediyenin Twitter hesabı şöyle yazdı: “Sevgili misafir, hayal kırıklığı yaşamamak için Bozcaada’yı bir sonraki planlarınızdan çıkarın lütfen...” Zaten ben o yangın karşısında böyle bir paylaşım yapanın aklından şüphe ederim. Bırakın Bozcaada’ya tekrar gitmeyi, bu kişinin akıl hastanesinden çıkmaması gerek.
YAZ BİTTİ SIZI KALDI
Koca bir yazı daha geride bıraktık. Ahir ömrümüzde kaç yazımız kaldı ki yaşanacak? Aslında şöyle sormam gerek, “Kaç yazımız kaldı ki huzurla yaşanacak?” Çünkü bu ülkenin popüler yazlık beldelerinde artık huzur muzur yok. Çeşme’yi biliyorsunuz, bu yıl kulüplere, beachlere kaç kez silahlı saldırı oldu, ben saymayı bıraktım. Peki ya Bodrum? Çeşme’ye göre nispeten daha sakin ama oranın da pahalılığı insanı huzursuz ediyor. Bodrum’a tatile giderken kırk kere hesap yapmanız gerek. Diğer beldelerde de belediye sorunu var ne yazık ki... Toplanmayan çöpler, otopark ağaları, esnafın kaba davranışları, otelcilerin, restoranların uyduruk hizmetleri... Özellikle esnafa birkaç sözüm olacak. Hem turistlerin her şey dahil sistemiyle otellere girip esnaftan alışveriş yapmamasından şikayet ediyorsunuz, hem de gelen yerli-yabancı turiste kötü davranıp kazıklamaya çalışıyorsunuz. E olmuyor öyle işte. Hem pastam dursun, hem de karnım doysun diye bir şey yok dünyada. Sonuçta esnaf iş yapamamaktan, turist hizmet görememekten şikayetçi. Ben bu yaz çocuklarımla birlikte Antalya’da bir tatil köyünde ve evet, her şey dahil sisteminde mükemmel bir tatil geçirdim. Oysa genelde bu tür tatil köylerini tercih etmezdim. Ama görünen o ki, bundan sonra da bu yolda devam edeceğim.
ARTIŞ DEĞİL BİNDİRME
Yazlık beldelerden şikayetçiyiz de şehirlerimiz farklı mı? Hayat pahalılığı malum, bir şekilde herkes bütçesini yapmaya çalışıyor. Ancaaak... Bazı işletmeler var ki, enflasyonu bahane edip fiyatları şişiriyor. Yemeklerin porsiyonları azaldı, kaliteleri düştü. Mutfakta kullandıkları malzemeler en kalitesizinden. Buna rağmen fiyatlar uçuk. Yarım ekmek döner, yanına da bir meşrubat 200 lirayı buldu. Şöyle bir yerde oturup yemek yemenin maliyetinden ise hiç söz etmeyeyim, içimiz sıkılır. Bir küçük suya 25, bir çaya 30, bir kahveye 100 lira alınmaz. Bunun adı vurgunculuktur. Diyeceksiniz ki “Her yer dolu, herkes bir kafede restoranda oturuyor.” Doğru, öyle görünüyor. Ama emin olun bir çay içip 4 saat oturuyor onlar. Esnaf yine şikayetçi tabii, eskisi gibi cirolar yokmuş, maliyetler çok artmış falan filan... Sen her şeyin fiyatını enflasyonun da üzerinde artırırsan tabii ki elde edemezsin o ciroları. Ekonomik açıdan zorlu bir dönemden geçiyoruz. Her şeyi de vatandaşa yükleme esnaf kardeşim. Biraz da sen taşın altına elini sok.