Türkiye ‘Saadet Zinciri’ tabiriyle 1997’de Kenan Şeranoğlu’nun organizasyonuyla tanıştı. Şeranoğlu ‘Titan’ adlı bir ponzi sistemi kurmuştu. Sistem şöyle işliyordu: Siz bir sisteme belirli bir para verip üye oluyorsunuz. Sistem size, verdiğiniz paranın kat kat daha fazlasını ödemeyi taahhüt ediyor. Ancak bir şartı var.
Siz sisteme yeni üyeler kazandırmak zorundasınız. Her getirdiğiniz üyeden komisyon alıyorsunuz. Sizin getirdiğiniz üyeler de yeni üye getirirse onlardan da pay sahibi oluyorsunuz. Böylece piramitin üst kısımlarına yükseliyorsunuz. En tepedekiler büyük paralar kazanırken, altlardakiler daha küçük ödemelere razı oluyor.
Sistem başta, gelen üyelerin verdiği paralarla ödemeleri yapıyor. Yani ilk girenler epey yüklü miktarda para kazanıyor. Ancak bir süre sonra yeni üye sayısı düşüyor. Bu durumda sistem parayı çeviremez hale geliyor. Ödemeler aksıyor ve kaçınılmaz son kendini gösteriyor. Sistem çöküyor, yöneticiler milyonlarca lira ile ortadan kayboluyor. ‘Titan’ sistemini yöneten Kenan Şeranoğlu ve diğer yöneticiler hapis cezaları aldı, ama afla dışarı çıktı.
Para yatıranlar ise bir lira bile geri alamadı. Türkiye’de bu sistem çeşitli isimlerle defalarca kendini gösterdi. “Çiftlikbank” böyle bir sistemdi. ‘Tosuncuk’ lakaplı Mehmet Aydın milyonlarca lirayla Uruguay’a kaçtı. Sonra orada yakalanıp Türkiye’ye iade edildi, şu anda hapiste. Ama paralarını kaptıranlar yine tek kuruş geri alamadı.
VURGUN YAPARKEN VURGUN YERSİNİZ
Şimdi “Deterjan Pazarı” adı verilen ponzi sistemi çöktü. Sistemin kurucusu Süleyman Kocabaş deterjan hammaddesini üyelere satıyordu. Üyeler kendi evlerinde bu hammaddeyi ‘banyo topu’ adı verilen bir şekle getiriyor sonra yine Süleyman Kocabaş’a satıyordu. Ama verdikleri paranın üç katına...
Aslında sisteme katılan herkesin amacı tıpkı sistemin yöneticilerinin düşündüğü gibi ‘vurgun’ yapmak. Yasal hiçbir organizasyon, verdiğiniz parayı 2 ayda 3 katına çıkarmaz. Bunu yapacağını iddia eden kişiler ilegal bir işin içerisindedir. Doğal olarak o sisteme para veren herkes de bu illegal organizasyonun parçasıdır. Süleyman Kocabaş’ın yaptığı vurgunun 500 milyon lirayı bulduğu, dolandırılan kişi sayısının da 40 bin olduğu söyleniyor.
Şimdi büyük olasılıkla şirket tasfiye edilecek. Paralarını kısa sürede katlamanın hayalini kuran 40 bin kişi alacaklı olarak yazılacak. Şirketin varsa malları satılacak, elde edilen parayla borçlar ödenecek. Ama tabii ki bu mümkün olmayacak. Çünkü şirketin hiçbir malının olmadığı, olanların da borçları karşılamaya yetmediği görülecek. Ne diyelim, geçmiş olsun...
SÜLÜN OSMAN’DAN DERSLER
Türkiye’nin en tanınmış dolandırıcısı Sülün Osman ne diyor? “Ben, beni dolandırmak istemeyen kimseyi dolandırmadım.” Bu cümleyi de şu hikayeyle tamamlıyor: “On tane bilezikle akşam vakti kuyumcunun kapısındayım. Dükkan kapalı. Bir adam geliyor, karımın hasta olduğunu, bilezikleri acil bozdurup ilaç almam gerektiğini söylüyorum.
Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri 1000 liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, ‘Dolandırıldım’ diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum.
Demiyorlar ki ona, ‘Be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?’ Gayet açık ki beni dolandırmayı planlamıştı.” Sonuç olarak vurgun yapmayı düşünürken asıl vurgunu siz yiyebilirsiniz. Unutmayın, bedava peynir sadece fare kapanında olur.