8 yaşındaki Narin Güran’ın katledilmesi hepimizin vicdanını yaraladı. Hepimiz, kendi dilimizce tepki gösteriyoruz, katilin, katillerin en ağır cezayı almasını istiyoruz. O kadarla da sınırlı değil. POSTA’da birkaç gün önce “BÜTÜN KÖY BİLİYOR HERKES SUSUYOR” diye manşet attık. Olayı bilenlerin, bilip de susanların, Narin’in ölümünün üstünü örtmeye çalışanların da ceza almalarını istiyoruz. Bir başka deyişle bu olaya ucundan, kıyısından da olsa karışan tüm suç ortaklarının yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz.
Bu kahredici cinayetin romantikleştirilmesini de şiddetle reddediyorum. “Madem kıyacaktınız adını niye Narin koydunuz” diye pankart açılmış mesela. Anlamadım, adı Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet olsaydı o çocuğun canına kıymak daha mı normal olacaktı? Ya da “Çocuklarımızı koruyamadık bu bizim suçumuz” sözünün anlamı ne? Suçun yeri belli, failler aşağı yukarı belli, biz niye suçluyuz? Ne yapalım yani, mahkemeye çıkıp “Sayın hakim biz de suçluyuz” deyip bu faillere ceza indirimi mi isteyelim? Bir çocuğun saçının teline zarar gelmesin diye canını ortaya koyan, bir sokak hayvanını korumak için tehditleri göze alan, hayatında karıncayı incitmemiş insanlar niye suçlu söyler misiniz? Suçu böyle genele yaymak, bizi olaydan, olayın asıl faillerinden uzaklaştırıyor. Bu söz iyi niyetle söylenmiş olsa da hiçbir anlam ifade etmiyor. Ben bu olayın suç ortağı değilim. Çocuk cinayetinin yanı sıra uzun namlulu makineli tüfek mermileri bulunan, hangi parayla alındığı belli olmayan lüks otomobillerin dolaştığı o köyde suç örgütü gibi çalışan, mafyanın suskunluk yasası ‘omerta’yı eksiksiz uygulayan, ‘kabile’ düzenini benimsemiş insanların suç ortağı değilim. Vazgeçin bu suç romantizminden.
ÇOCUKLARI ANCAK AĞIR CEZALAR KORUR
4 yaşındaki Leyla Aydemir, Ağrı’nın bir köyünde 15 Haziran 2018’de kayboldu. 18 gün sonra köyden 2.5 kilometre uzakta cesedi bulundu. Amca Yusuf Aydemir tutuklandı ama o da serbest bırakıldı. Bu vahşetin faili hâlâ belli değil. 3 yaşındaki Müslüme Yağal, Mersin Gülnar’da 10 Kasım 2021’de kayboldu. Cesedi, kaybolduğu yerden 500 metre uzaklıkta 10 gün sonra bulundu. Dedesi Hasan Yağal’ın gelinine tecavüz ettiği, Müslüme’nin de onun çocuğu olduğu ortaya çıktı. Dede, tecavüzden 46 yıl ceza aldı ama Müslüme’nin katili hâlâ bulunamadı. Bu iki olayın faili meçhul kalması toplumun adalet duygusunu yaraladı. Bütün çabamız Narin olayının da faili meçhul kalmasını engellemeye dönük olmalı. Sorumlular, suçlular öyle bir ceza almalı ki, bir daha hiç kimse bir çocuğa elini dahi sürememeli. Çocuklarımızı işte bu ağır cezalar koruyacak.
KATRANDAN OLMAZ ŞEKER
Narin’in katledilmesi gündeme oturunca 40 yıl hapisle yargılanan Dilan-Engin Polat’ın serbest bırakılması unutuldu. Dilan Polat’ın eşini, cezaevine almaya giderken yine Instagram’dan hikaye paylaşıp ‘Enercii’ adlı şarkıyı söylemesi çok önemliydi oysa. Oysa bu kadın serbest bırakıldığında bir daha sosyal medyada görgüsüzce paylaşım yapmayacağını falan söylemişti. Peki ne oldu? Bu durumu en güzel “Katranı kaynatırsan olur mu şeker? Olsa bile cinsine çeker” sözü anlatıyor. Kötü olan kişi asla iyiye dönmez. Dönse bile sahtedir, olmamıştır. Önümüzdeki günlerde biz bu ikilinin paylaşımlarını daha çok göreceğiz. Çünkü varlık sebepleri bu.