Büyük kampanyalarla duyurduğu ‘Atatürk’ filmini Ermeni diasporasının baskısına boyun eğip gösterime sokmaktan vazgeçen dijital platform Disney Plus hak ettiği tepkiyi Türk halkından, siyasilerden, ünlülerden aldı, almaya devam ediyor. Bu iş öyle kolayca üstü kapatılacak bir iş değil. Disney Plus yöneticilerinin, filmin açık bir kanalda ve sinemalarda gösterime gireceğini açıklamaları da durumu kurtarmaz. Bugün size Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına etki etmiş, Milli Mücadele sırasında ve cumhuriyetin kuruluşunda büyük yardımları dokunan 4 Ermeni asıllı Türk vatandaşını anlatacağım. Bu yazı, Atatürk’ü savunma yazısı değildir. Benim ne haddime... Sadece tarihsel gerçekleri hatırlatma yazısıdır.
İĞNECİYAN
Milli Mücadele öncesi Atatürk’e destek verenlerden biri de İğneciyan’dır. Zengindir, dar günlerinde Atatürk’e yardım etmiştir. Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geçtikten sonra İğneciyan sırf Atatürk’e yakın olduğu için İstanbul’daki işgal komutanlığının emriyle tutuklanır ve Malta’ya sürülür. Tüm mallarına el konur. Malta’daki sürgünden döndükten sonra kızıyla birlikte Yedikule’de bir barakaya sığınır. Üzerindeki elbisesinden başka hiçbir şeyi yoktur. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk ilk kez 1927’de İstanbul’a gelir. İğneciyan kızıyla Dolmabahçe’ye gider. Görevlilere “Gazi’nin eski bir dostuyum, onunla görüşmek istiyorum” der. Görevliler inanmaz ve atlatır İğneciyan’ı. Birkaç kez daha gider Dolmabahçe’ye ama hiçbirinde Gazi’ye ulaşamaz. Sonunda Atatürk sarayın kapısından çıktığı bir gün İğneciyan’ın kızı korumaları atlatıp ulaşır yanına. “Ben İğneciyan’ın kızıyım” diye bağırır. Atatürk “Baban nerede?” diye sorar hemen. Biraz ötede beklemektedir İğneciyan. Gazi’nin emriyle ikisi birden saraya alınır. Gerekli araştırmalar yapılır. İğneciyan’ın malları iade edilir, kendisine 500 lira maaş bağlanır. 10 Kasım 1938’de Atatürk yaşamını yitirince en çok üzülenlerden biri İğneciyan’dır. Zaten bu acıya daha fazla dayanamaz. İki gün sonra, 12 Kasım 1938’de üzüntüsünden ölür.
BERÇ KERESTECİYAN
Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma vapuruyla Samsun’a hareket etmeden önce Şişli’deki evinde son hazırlıklarını yapıyordu. Bir gece Atatürk’ün avukatı Saadeddin Ferit (Talay) Bey “İngilizler Bandırma vapurunu Karadeniz’de batıracak” diye bir istihbarat getirir. Bu bilgiyi kendisine Berç Keresteciyan’ın verdiğini de iletir. Benç Keresteciyan o dönem Osmanlı Bankası’nın müdürüdür. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin, yani bugünkü adıyla Kızılay’ın da ikinci başkanıdır. Nitekim 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuru İstanbul’dan hareket ettiğinde, Atatürk bu istihbaratın ışığında rotayı değiştirtir ve vapur kıyıya yakın bir şekilde seyreder. Bu bilgi olmasaydı, vapur büyük olasılıkla Samsun’a varamadan batırılmış olacaktır. Berç Keresteciyan, Kurtuluş Savaşı’nda da Kızılay görevlisi olarak yardımlarını sürdürür. Tıbbi malzeme ve ilaç sandıkları içine koyduğu mühimmatları Anadolu’daki askerlere ulaştırır. Atatürk bu hizmetleri hiçbir zaman unutmaz. Keresteciyan TBMM’nin ilk gayrimüslim (Müslüman olmayan) milletvekili olarak TBMM’ye girer. Soyadı yasası çıktığında da “Türker” soyadını alır.
GARABED TOMBALYAN
Mustafa Kemal, Şam’da görevliyken erlerin mektuplarını okuyup yazan bir askerden çokça söz edildiğini duyar. Bu askeri tanımak için yanına çağırır. Askerin adı Garabed Tombalyan’dır. Gazi, Tombalyan’ı yanında görevlendirir. Bir gece Atatürk uyurken çadırına saldırı düzenlenir. Garabed Tombalyan elinde bıçakla çadırı yırtıp saldırganın üzerine atlar, yaralanmasına rağmen bu saldırıyı bertaraf etmeyi başarır. Bir süre sonra Atatürk, Garabed Tombalyan’ı Halep’e para götürmekle görevlendirir. Yolda silahlı saldırıya uğrayan gruptan bir asker ölür. Tombalyan paraları kaptırmaz, Şam’a geri dönüp Atatürk’e teslim eder. Savaştan sonra Halep’e yerleşen Garabed Tombalyan, Atatürk’ün ölümünü duyunca çok üzülür. Bu üzüntüye dayanamaz ve bir ay sonra yaşamını yitirir.
AGOP MARTARYAN
Agop Martaryan, Robert Kolej’i, New York Bilim Ödülü alarak bitirdiği hafta yedek subay olarak askere alınır. Halep’te görevliyken İngiltere için savaşan tutsak bir Hintli albayla konuştuğu için casuslukla suçlanır, Şam’da Atatürk’ün huzuruna çıkarılır. Atatürk, kaçma olanağı varken bunu yapmayan Martaryan’a sorar, “Neden kaçmadın?” Martaryan göğsündeki madalyayı gösterir, “Bu vatan için kan dökmüşüm. Kafkas Cephesi’nde kaçmayan, herhalde Şam sokaklarından kaçacak değildir” diye cevap verir. Martaryan’ın yanında Latin harfleriyle yazılmış Türkçe bir eser vardır. Atatürk, Türkçe’nin latin harfleriyle yazılmış halini ilk defa o zaman görür. Atatürk’ün serbest bıraktığı Martaryan yıllar sonra Bulgaristan’da Sofya Üniversitesi’nde ortaya çıkar. İstanbul’da yayımlanan Ermenice ‘Arevelk’ gazetesinde “Türk Yazıtlarının 1200. Yıldönümü” başlıklı bir yazı dizisi, dil devrimi hazırlıkları içinde olan Mustafa Kemal’in dikkatini çeker. Yazarı, yıllar önce karşısına casus diye çıkarılan Agop Martaryan’dır. Atatürk’ün çağrısı üzerine Sofya’dan gelen Agop Martaryan, Dil Kurultayı’na katılır, Atatürk’ün sözcüsü olur. Martaryan’a “Dilaçar” soyadı verilir. Hatta Atatürk ölüm döşeğindeyken bile yanına çağırtıp Martaryan’a “Dil çalışmalarını gevşetmeyiniz” diye vasiyette bile bulunur.