İzmir’de 30 Ekim Cuma günü meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir dayanışma örneği yaşandı. 34 kişinin hayatını kaybettiği Rızabey Apartmanı’nın hemen yanındaki “Kahve Aşkına” isimli kafe, yakınlarının enkazdan çıkmasını bekleyen depremzedelere ücretsiz olarak kapılarını açtı. Kısa sürede bir sığınak haline gelen kafe, iç salonunu arama kurtarma ekiplerine ait olan bölüm, enkazda kalanların yakınlarına ait olan bölüm ve ziyaretçilerin kalabileceği bölüm olmak üzere üçe ayırdı. Onların barınma, tuvalet, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını gönüllü olarak karşıladı. 5 gün boyunca 150 bin liraya yakın gıda ve içecek dağıtımı yaptı. Tüm personelin gönüllü olarak çalıştığını, evlerine gittikleri saatlerde kafeyi depremzedelere emanet ettiklerini söyleyen işletme sahibi Himmet Doğan, “Onlar bizim komşumuzdu. Acılarını dindiremezdik ama içlerini ısıtabilirdik” dedi.
Kaç yıldır bu mahallede hizmet veriyorsunuz? Deprem günü neler yaşandı?
3 yıldır Bornova Manavkuyu’daki “Kahve Aşkına”da 20 kişilik ekibimizle hizmet veriyoruz. Depremin olduğu gün yaşadıklarımızı anlatmak inanın çok zor. 34 kişinin hayatını kaybettiği Rızabey Apartmanı, hemen bitişiğimizdeydi. O gün her zamanki gibi işe geldik. Saatler 15.00’e yaklaştığında sarsıntı başladı. İlk anlar hepimiz göz göze geldik. Çalışanlar ve müşteriler, ne yapacağını bilemedi.
Sonra hep birlikte dışarı çıktık. Yüzümüz Rızabey Apartmanı’na dönüktü. Balkonda oturanları görebiliyorduk. İnsanlar can havliyle dışarı kaçmaya çalışıyordu. O esnada büyük bir gürültü koptu. Ve bina gözlerimizin önünde yıkıldı. Balkonda eşiyle kahve içen, hemen her gün kafemize gelen Zafer amcamız ve eşi gözlerimizin önünde enkazın altında kaldı.
Hepsi bizim komşumuzdu
O anlara dair neler hatırlıyorsunuz?
Tarif edemeyeceğim anlardı. Tam anlamıyla bir can pazarı yaşandı. Enkazdan son anda çıkanları gördük. İçlerinden sağlık çalışanı Nur’u unutamıyorum. Başından kanlar akarak dışarı çıktı, “Arkamda Zarife var” diye bağırıyordu. Ama Zarife ne yazık ki kurtulamadı. Enkazda kalan herkes bizim komşumuzdu. Ayda, annesiyle bizim önümüzden geçer parka giderdi, Zafer amca eşiyle bize gelir kahve içerdi. Hemen hemen herkesin yolu buradan geçmişti. O yüzden yaşadığımız acı çok büyüktü.
Gözlerimizde umut arıyorlardı
Enkazda kalanların yakınları ile farklı bir bağ kurdunuz, onlara destek oldunuz. Olaylar nasıl gelişti?
Şokun ardından tüm esnaf, enkazdan insanları kurtarmak için seferber oldu. Bir yandan haberi duyup enkaza koşan, kollarımızda fenalaşan aileler vardı. Biz hemen bitişikte olduğumuzdan, her şey yanımızda yaşanıyordu. Ekiplerin uzun süre ulaşmak için çaba sarf ettiği ve ne yazık ki cansız bedenine ulaştıkları Diş Hekimi Zarife Doğan’ın annesi, ilk dakikalarda gelenlerdendi. Can havliyle bana “Kızım çıktı mı?” diye sordu. Ben de sağlıkçıların hepsinin çıktığını gördüğümü söyledim. Ama ne yazık ki Zarife çıkamamış. Son gün acılı anne bana gelip, “Hani çıkmıştı?” dedi. Bu derece içine girmiştik facianın. İnsanlar bizlerin gözlerinde umut arıyordu.
Barınma, yiyecek, içecek ihtiyaçlarını karşıladık
Kafenizi ücretsiz olarak depremzedelere açmaya nasıl karar verdiniz?
İnsanlar dışarıda enkazdan yakınlarının çıkmasını bekliyordu. Ne ben ne de çalışanlarım orayı bırakıp evimize gidemedik. Akşam saatleri olduğunda hava soğudu. Bu duruma kayıtsız kalamadık. Kafenin kapılarını açıp ilk etapta tüm kadınları içeri davet ettik. İnsanlar aç, tuvalet ihtiyaçları var. Hemen sıcak çay, kahve dağıtmaya başladık. Acılarını dindiremezdik ama içlerini ısıtabilirdik.
Daha sonra kafe adeta bir barınak haline geldi. Evlerimizden battaniyeler getirdik. Yerlere yataklar yaptık. İnsanlar bize sığındı. İç salonumuzu, arama kurtarma ekiplerine ait olan bölüm, enkazda kalanların yakınlarına ait olan bölüm ve ziyaretçilerin kalabileceği bölüm olmak üzere üçe ayırdık. Onların barınma, tuvalet, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını gönüllü olarak karşıladık. 5 gün boyunca 150 bin liraya yakın gıda ve içecek dağıtımı yaptık.
Dükkanı depremzedelere emanet edip evlerimize gidiyorduk
5 gün boyunca evlerinize gitmediniz mi?
Akşam olunca dükkanı depremzedelere emanet edip evlerimize gidiyorduk, sabah yeniden işe geliyorduk. Anahtarı onlarda bırakıyorduk. Tek bir çay kaşığımız bile zarar görmedi. En ufak bir suistimale uğramadık. Yakınları enkazdan canlı ya da cansız olarak çıkanlar yavaş yavaş gidiyordu. Adeta taziye evi gibiydik. Sevinci de üzüntüyü de birlikte yaşadık.
Enkaza bakmaya geliyorlar
Depremin üzerinden bir aydan fazla bir süre geçti. O 5 günü beraber geçirdiğiniz ailelerden, kurtarma görevlilerinden hiç haber aldınız mı?
Türkiye’nin her yerinden sayısız telefon aldık. Bize defalarca teşekkür ettiler. Yakınlarını kaybedenler, evini kaybedenler zaman zaman gelip enkaz alanına bakıyor. Geçtiğimiz günlerde genç bir çocuk annesi ve kardeşi için enkaz alanına çiçek bırakmak istedi. Polis engelinden çekindiğinden benden yardım istedi. Bariyerleri geçip birlikte çiçek bıraktık. Birlikte gözyaşı döktük. Hayatta maddiyattan daha önemli şeyler var. İnsanlarla kurduğumuz bu bağ benim için her şeyden kıymetli.
Psikolojik destek aldık
Enkazlar kaldırılıp, herkes çekilince ne hissettiniz?
Eskisi gibi olmak çok zordu. Ben ve çalışanlarım psikolojik destek aldık. Gönüllü doktorlar gelerek bize destek oldu. Depremzedeler buradayken hep güçlü durduk. Her şeye rağmen gülümsemeye, onlara umut vermeye çalıştık. Tüm personel mesai saatinden önce gelip geç saatlere kadar burada koşturdu. Bu travmayı bir anda atlatmak mümkün değil.