Hem oyuncularını sevdiğim için, hem de konusu ilgimi çektiği için çıkar çıkmaz ben de izledim filmi.
O kadar gerçek ki, izlerken zaman zaman başrollerin yerine kendimi koydum.
Evliliği, aşkı, ayrılığı, ebeveynliği abartmadan, kabartmadan, klişelere boğmadan anlatmışlar.
Bir ilişkide; hele ki evlilikte insanların neler yaşadığını, fedakarlıklarını, ebeveynliğin ve tercihlerin ağırlığını tokat gibi çarpıyorlar izleyicilerin suratına.
Hollywood’un gökten kırmızı kar yağdırmalı şahane romantizminden ya da mükemmel yetiştirilmiş kusursuz çocuklar ve kusursuz anne-babalardan eser yok filmde.
“Çünkü gerçek hayat bu değil” mesajını her sahnede ince ince işlemişler.
Mutlaka izleyin
Karşımızdaki kişi için kabullenip ya da vazgeçtiğimiz her şeyin bir sonucu olduğunu, ilişkide ortak kararların önemini, zaten çok ağır bir konu olan boşanmanın ortada bir de çocuk varken ne kadar karmaşıklaşıp çirkinleşebileceğini izlerken zaman zaman nefesim daraldı.
Scarlett Johansson ve Adam Driver’ı çift olarak izlemek çok keyifliydi. Her ikisinin de net oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldım. Her sahnede duyguyu çok iyi yansıtıyorlar.
Sosyal medyanın pembiş, ciciş, büyülü dünyasında; ‘gelinlerin tatlı telaşı’ tandansındaki hayat illüzyonunda, görülen her paylaşımda “benim hayatım, benim evliliğim, benim ilişkim neden böyle değil” sorgulamasının yaşandığı şu günlerde gerçek bir şeyler izlemek hoşuma gitti. Hiç kimsenin hayatı Instagram’daki “#aşk #huzur #yinegeziyoruz #canımailem” mükemmelliğinde değil. Kapalı kapılar ardında ne buhranlar yaşanıyor, kimse bilmiyor. Bu sebeple naçizane önerim, hayatınızı sorgularken bunu dayandırdığınız kıstas asla bu illüzyon olmasın.
Uzun lafın kısası, hayatla ilgili gerçek bir film izlemek isterseniz, Marriage Story’i listenize eklemenizi öneririm.