Torosların bağrından kopup dünyaya uzanan bir hikâye onun hikâyesi. Çocukluğundan beri çevresindekilere bakmakla yetinmedi, görmeyi ve anlatmayı seçti. “Havam, suyum” dediği Arslanköyü değiştirmekle başladı işe. Toroslarla çevrili, küçücük bir köy ve kadınlarının hikâyesini, Mersin’e duyurmakla çıktığı yolda, Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu'nu kurdu. Yıllarca biriktirdiği öykülerle, sayısız tiyatro oyunu yazdı. Kurduğu tiyatro topluluğu sayesinde o köyün kadınları, kendi hikâyelerini Türkiye’nin dört bir yanında sahneledi.
Şiddet gören kadınların sesini, önce Arslanköy’den Mersin’e, Mersin’den Türkiye’ye ve oradan dünyaya duyurdu. Tiyatro oyunlarıyla başlayan serüvenini bir sinema filmiyle taçlandırdı. Hem senaryosunu kaleme aldığı hem de yönettiği Yün Bebek filmiyle New York Avrasya Film Festivali’nde “En iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü kazandı.
Ümmiye Koçak’ın yolculuğu üretmeye, başarmaya ve derdini anlatmaya adanmış bir ömrün hikâyesi… Derdi çok net: Bir kadından başlayıp koca bir dünyayı değiştirmek.
Ümmiye teyzenin katıldığı her yayında dile getirdiği tek bir amacı vardı. Filminin dijital ortamlarda izlenmesini sağlamak ve bu yolla Anadolu kadınının şiddet hikâyesini daha geniş kitlelere duyurabilmek. Yılmadı, çabaladı ve sosyal medya üzerinden yaptığı çağrılar nihayet meyvelerini verdi. Yün Bebek filmi artık Blu Tv’de yayınlanıyor. Film, her gün binlerce izleyiciyle buluşuyor. Ümmiye Teyze ile hem kendi hikâyesini hem de Yün Bebek filmiyle bizleri buluşturduğu, Yörük kızı Elif’in zorlu yaşamını, şiddete uğrayan kadınların hikâyesini konuştuk.
Ümmiye teyze filminizi keyifle izledim. Her yönüyle çok etkileyiciydi. Emeğinize sağlık.
Ben yıllardır feryat ediyordum yavrum. Çok şükür en sonunda yayınlandı. O kadar mutlu oldum ki. Ağladım izlerken. Gerçekten burada herkesin emeği var. Halkın emeği var. Twitter’dan çok güzel paylaşımlar yorumlar aldık. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
"Bu film Arslanköy’ün, Mersin’in, Türkiye’nin filmi"
Yıllardır Yün Bebek filmini daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için çabalıyordunuz. Şimdi neler hissediyorsunuz? Bunca insanın desteğini görmek size nasıl hissettiriyor?
Mutluluktan ağladım. Doğru yolda olduğumun bir kez daha farkına vardım. Gerçekten bu o kadar mutluluk verici bir şey ki güzel yavrum. Kendi kendime ‘Doğru yoldasın Ümmiye ilerle!’ diyorum. Bir an önce ikincisini çekip halkımızla buluşturmak istiyorum. Herkesin desteğini bekliyorum.
Filminizi hayata geçirmek istediğiniz o süreç nasıl ilerledi?
Tabii ki hiç kolay geçmedi. Akşam düşünüp sabah çekme kararı almadım. Psikolojik olarak kendime ‘evet yapabilirim’ diyebilmem 5 yılımı aldı. Yola çıktığımda beş kuruş paramız yoktu. Bağ, bahçelerde çalıştım. Kredi çektim. Biz emekli maaşı ile geçinen bir aileyiz. Ama her şeye rağmen ‘Ben bunu çekmeliyim. Torunlarıma bunu miras bırakmayalım. Kadınların sesini geniş kitlelere ulaştırmalıyım’ dedim. Yola çıktığımız ilk günden beri valilik, kaymakamlıklarımız, belediyeler ve Arslanköy halkı bizi sonuna kadar destekledi. Bu film, sadece Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun, Ümmiye Koçak’ın filmi değil yavrum. Bu film Arslanköy’ün, Mersin’in, Türkiye’nin filmi. Biz bu filmi, kadınların istediklerinde yapabileceklerini göstermek için çektik. İstendiğinde her şey gerçek olabilir. Bugün en ön planda olması gereken ‘kadında kadına şiddet’. Bu göz ardı ediliyor. Bunun özüne inilmeli. Her zaman dediğim gibi biz kadınlar istediğimizde istediğimiz her şeyi yapabiliriz ama sevgiyle yapabiliriz.
"Elalem o kadar güçlü ki, evimizin içini yönetiyor"
Elif’in annesi Hatice, şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Kayınvalidesinden, eşinden, çevresindeki kadınlardan… Maruz kaldığı bunca şiddete rağmen bulunduğu köyden kaçış fikri de yok aklında. Öyle değil mi?
Burada Hatice’nin durumu tamamen ‘elalem ne der’ düşüncesinden kaynaklanıyor. Yaşadıklarına katlanması toplumumuzun bir gerçeği. Bu şartlara katlanan kadınların sayısı o kadar çok ki. “Elalem ne der, ayıp.” Bu elalemi evimizin içinden, dışarıya atamıyoruz. O elalem o kadar güçlü ki, evimizin içini yönetiyor. Orada Hatice’yi tutan toplum baskısıydı. O kadının her yanı çaresizlik. Gidecek yeri yok, özgüveni yok. Annesinden ona kalan tek miras: Özgüvensizlik. Biz anne ve babalar, evlatlarımıza güçlü bir kişilik ve özgüven miras bırakmalıyız. Ben bunun mücadelesini veriyorum. Toplumumuzda, o kadar Hatice karakterli kadın var ki. Hatice’nin burada gözünü kararttığı en büyük şey, kızı Elif’i burslu okuması için köyden göndermesi oluyor. Elif, annesinin desteğiyle kurtuluşu okumakta buluyor.
"Önemli olan, bulunduğun yerde mutlu olmayı becerebilmek"
Yün Bebek “Anadolu kadınının şiddet hikâyesi” sözüyle başlıyor. ‘Anadolu kadını’ dediğimiz kadınlar kurtuluş mücadelesinin kazanılmasını sağlayan, mermileri sırtlanan, zorluklara göğüs geren kadınlardı. Bu Anadolu kadını tasviri tarih sayfalarında kalır hale geldi. Günümüzde uğradıkları şiddetle anılıyor. O günden bu güne değişen nedir sizce?
Bilmeden çok hata yapıyoruz. Babaannem, "Ayaklarını sağlam basacaksın" derdi. Ben kendi çocuklarımı tatillerde hep çalıştırdım. Ne kadar mülkün olursa olsun, ilk önceliğimiz insan yetiştirmek olmalı. Çocuk kendi başarısını, kendi kazandığını tatmalı. Evet, çocuklarımız doktor olsun, hâkim olsun, avukat olsun ama en başta insan olsun. Vicdanlı, merhametli, sevgi dolu bir insan olsun. Gerisi zaten gelir. Ama önce anneleri olarak bizler bilinçlenmeliyiz.
Tüm yaşamınız köyde geçmiş. Her fırsatta da köylü olmaktan duyduğunuz gururu ifade ediyorsunuz. Köyde yaşamak, Arslanköy sizin için ne ifade ediyor?
Arslanköy benim için her şey. Yaşam kaynağım, havam, suyum. Ben hala köyde yaşıyorum. Köyde olmak, yaptıklarıma engel değil ki. Köy- şehir diye bir ayrım yok. İstendiğinde her şey yapılıyor. Biz yeter ki kendimizi, kafamızın içini geliştirelim. Kitap okumama, araştırmama engel değil hiçbir şey. Ben Torosların zirvesinde Arslanköy'deyim. Bundan gurur duyuyorum. Önemli olan, bulunduğun yerde mutlu olmayı becerebilmek.
"Ne olur izleyin, destekleyin, ikincisini çekelim"
Karşınıza sürekli engeller çıkmasına rağmen siz, her defasında bu engelleri aşmanın peşine düşmüşsünüz. Sizi buna iten nedir?
Hiçbir şeyin kolay olmadığını biliyorum. Hayat çok zor. Ama şunu da biliyorum: Hayatı güzelleştirmek bizim elimizde. Ben, bana karşı çıkanlara hep teşekkür ediyorum. Çünkü onlar beni kamçılıyor. Ben her zaman, başka fikirden olan insanlara saygı duydum. Kimse benim önüme gül döşemedi. Benim yoluma deve dikeni döşendi. Ama ben, o devedikenleri arasında gülleri toplarken aldığım hazzı, asla hiçbir şeye değişmem.
Dikkat çekici bir diğer nokta tiyatro oyunlarınızda, filminizde yalnızca kadınların olması. Erkeklere hiç rastlamıyoruz. Bu bilinçli bir tercih mi?
Tabii ki bilinçli. Ben kadınların sesini, neler yapabileceklerini tüm dünyaya duyurmak istiyorum. Bilerek erkekleri oynatmadım. Çünkü erkeğin gölgesi bile kadınların korkmasına yetiyor. Psikolojik olarak etkileniyor kadınlar.
İkinci filminiz yolda. Tüyo verebilir misiniz? Yün Bebek’in devam filminde Elif’in hikâyesine dair nelere tanık olacağız?
İkinci filmin senaryosu hazır. Sadece sponsor arıyoruz. Tek istediğim bir an önce çekilmesi. O yüzden diyorum ki ne olur izleyin, destekleyin, ikincisini çekelim. İkinci filmde Elif, öğretmen oluyor. Doğu hizmetini tamamlıyor ve köyüne dönerek öğretmenlik yapıyor. İkinci filmi de yine yalnızca kadınlar ve halkla birlikte çekeceğim. Ama bambaşka olaylar yaşanacak.