Bizim dizilerde ağlama ve öpüşme sahnelerinin reytingi garantilidir. Ağlama eyleminde işin suyunu çıkarabilirsiniz, sorun yok. Ama öpüşmede bazı limitler içinde kalmalısınız... Artık bir tutam mı, üçte bir ölçek mi bilemiyorum ama kararında olan bir öpüşme sahnesi, hele ki gerilimli bir ilişkinin iki ucundan geliyorsa diziye reytingin kralını getirir.... Bakın “Karadayı” (atv) dizisinde de olan budur. Feride ile Mahir ne zaman öpüşse dizi neredeyse uçuyor. Ya da karşılıklı ağlaşsalar da aynı sonuç çıkıyor... Bir de Kenan İmirzalıoğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ gibi iyi ağlayan iki aktörünüz varsa aktrislerinizin de kim olduğunun önemi yok. Bu sosyal bir tespittir; araştırın, beni bir kez daha haklı çıkarın... Neyse; bu arada maşallah dedik ya, dizinin kötü karakteri Savcı Turgut’un oyunculuğu bir tuhaflaştı. Hani nasıl derler eski usul kötüler gibi ağdalı bir hal aldı. İyidir de “mamafih” fazlası sıkar...
[[HAFTAYA]]
Dört saatte gidebildi...
Ve önceki akşam ekranların en uzun veda bölümünü idrak ettik. Üç sezondur neredeyse tüm oyuncuları ve aksı değişen “Yer Gök Aşk” (FOX) gümbür gümbür bir bölümle ekrana veda etti... Finalde elbette kimse mutlu olamadı ama o toplam mutsuzluk için dört saat boyunca ekran karşısına dikilen izleyici resmen kendinden geçti... Dizi benim diyen Hollywood yönetmeninin topa giremeyeceği bir uzunlukta yayınla son buldu. Ve akıllarda ve gözlerde ve damakta unutulması güç bir tat bıraktı... Bu rekoru kırmayı bırakın egale edecek dizi varsa, hakikaten bir süre ekrandan uzak dursun. Çünkü travmayı atlatmamız bayağı bir zaman alacak...
Hasarsız tamamlayabilecek mi?
O adadan (Survivor/Star TV) yeni bir Pascal Nouma-Nihat Doğan karşılaşması bekliyorum. Tamam, belki isimler değişebilir ama uçuşan yumruk ve tekmelerin şekli çok da değişmeyecek. Önceki akşam Duygu Çetinkaya ile Ümit Karan arasındaki gerilime şahit olanlar “çok yakında Acun bile bu gerilimi bastırmakta zorlanabilir” diyerek duygularını aktarıyorlar... Şu bir gerçek ki, yarışmaya sonradan ve hatta ünlü olmasına rağmen gönüllüler takımından katılan Duygu soyadı gibi çetin bir oyuncu çıktı... Ve öyle görünüyor ki bir hasar oluşmazsa ipi önde göğüsleyecek. Ama dediğim gibi hasar oluşmazsa... Son tartışma sahnelerinden sonra her an bir patlama bekliyorum, söylemeden geçemeyeceğim; “centilmence bir dövüş olsun lütfen”...
Her şey gerilim değil...
Dizi sektörü kadar izleyen de merak ediyor; “Muhteşem Yüzyıl’da (Star TV) Hürrem’siz hayat nasıl olacak?” diye. Malum hakikaten gelişmelerin hepsi tamamen duygusal... Dizi sektörü böyledir sevgili okur. Her sezonun sonunda yapımcı ve oyuncu elindeki kartları açar. Biri rest çeker, diğeri blöf yapar. Biri kazanır diğeri kaybeder... Tabii şimdi oturduğumuz yerden bahse girmeye gerek yok. Kim kazanır ya da kaybederse kaybetsin bu dizi önümüzdeki sene yine ekranda olacak... Bir de hiç sorunsuz diziler var. Mesela “terzi” karakteriyle altı bölümde kötülüğün portresini çizen oyuncu Erol Taşçı, erken ayrıldığı “Merhamet” (Kanal D) dizisi için “en sorunsuz dizi” tanımlamasını yapıyor ve “keşke iki bölüm daha oynasaydım” diye hayıflanıyor. Neden mi? Bin yıllık oyuncu hakkını böylesine iade eden bir set ortamı daha görmemiş. Oyuncuların mutluluğu da bir diziyi zirveye taşıyabiliyor. İlle de gerilim şart değil!
Üçüncüsünün tekrarını izleriz!
Şimdi anlamak istediğim bir şey var. Kemal Tahir kaleminden çıkan “Esir Şehir” üçlemesinin iki kitabı iki ayrı dizi halinde TRT ekranına geldi... Sanırım akış kitaptakinden biraz daha farklı olarak iki dizide de birbirine girdi. “Kurt Kanunu” ve ardından “Yol Ayrımı” isimleriyle yayınlanan dizilerin kamu ekranında yeni bir şeyler söylemek istediği açıktı. Ama kamu o yeni şeylere açık olmadığını gösterdi ki, diziler reyting alamadı... Bakın önümüzdeki hafta “Yol Ayrımı” dizisi de final yapıyor. Üçlemenin üçüncü ayağının yeni bir dizi haline getirilmesi de bu durumda manasız gibi duruyor. Peki ne olacak? Yıllar önce yayınlanmış (yine TRT’de) “Esir Şehrin İnsanları” isimli dizinin tekrarını izleyip bütüne yol alacağız. Mesele budur...
Alkolün ekranla sınavı!
İçki yasağı olarak tanımlanan yeni yasa tasarısı hayata girmeden ekrana girdi. Mesela önceki akşam tv2 kanalında izlediğim bir filmde alkolle ilgili tüm sahneler biplenmişti. Henüz buzlama olmasa da içki isimlerinin yüksek desibelli bir bip sesiyle sansürlenmesi önümüzdeki ekran sürecinde meselenin nasıl işleneceğini hatta işlenmeyeceğini gösteriyordu... Bu hızlı sansür pek bir aceleye getirilmiş olmalı ki içki markaları biplenirken içki cinslerinin diyaloglarda gözden kaçmış olması bir hayli çelişkili durdu... Bakalım alkolün ekranla imtihanı nasıl bir otobanda devam edecek? Bir süre komik duracağı kesin ama...
29 Mayıs 2013, Çarşamba 05:00
Haberin Devamı